Alfa Kral'ın Kaderi - Kitap kapağı

Alfa Kral'ın Kaderi

J.M. Felic

0
Views
2.3k
Chapter
15
Age Rating
18+

Summary

Tüm kurt adamlarla likanların kralı Aero, demir yumruklu bir otoriderdir. Kadınlar hariç her konuda mükemmeldir. Serena McAllister'ın normal bir hayatı vardır, ta ki bir antikacıdan aldığı tabloyla kurt adamlar ve likanlar dünyasına ışınlanana kadar. Üstelik tam olarak Alfa Kral'ın yatağına...

Yaş Sınırı: 18+

Fazla göster

PROLOG

Serena

Resimler.

Onları her zaman sevmiştim. Manhattan yakınlarında ne zaman bir sanat gösterisi olsa sanat eserlerine göz atıp muhtemelen bir tane almaya çalışırdım. Ya da iki tane. Ya da üç.

Bir resimde aradığım şey; ressamın kullandığı darbeler, canlı renkler ve genel olarak resme nasıl uyum sağladıklarıydı.

Bir de tabii ki çizimin kendisi.

Fanteziden ilham alan resimlere her zaman bayılırdım. Fantastik manzaralar, efsanevi yaratıklar, garip kıyafetler giyen erkekler ile kadınlar… Evet, hepsini topladım.

Bunlar, ailemi kaybettiğimden beri koruduğum ruhumun bir parçasına her zaman ulaşmışlardı.

Her zaman bir parçama seslenmişlerdi, o parçanın ne olduğundan emin değildim.

Belki de sebep, ailemin ressam olmasıydı. Sonuçta zevkim üzerinde etkileri olmuştu.

Ama içimde bir yerlerde, bu tür resimlerde anlayamadığım özel bir şey olduğunu biliyordum her zaman.

Yağmurlu bir günde, Manhattan şehir merkezinde bir antika dükkânına rastladım.

Farklı antika eşyalar, yoldan geçen bazı kişilerin hâlâ satın alacağı umuduyla caddenin her yerine yayılmıştı.

Güzel bir manzara tablosu gördüm. Nefes kesiciydi ve tamamen –daha iyi bir kelime yoktu onu anlatacak– doğaüstüydü.

Tablo, yamaçları sonbahar ağaçlarıyla kaplı bir sıradağı gösteriyordu. Bu sıradağların merkezinde, tepenin hemen üzerinde yer alan, gümüş kaplama bir kale vardı.

Detaylar olağanüstü hatta büyülüydü. Tablonun çağrısına dayanamadım, sonunda onu satın aldım.

Ayrıca yağmurdan ıslanmasını istemedim. Ona bir ev vermek istedim.

Antika dükkânı sahibi, muhtemelen altmışlı yaşlarının sonlarındaki yaşlı bir kadın, tablonun eskiliğinden dolayı kenarlarında lekeler olduğunu göz önünde bulundurarak bana indirim yapacak kadar zarifti.

Kibar davranıp bunu reddettim. Eğer iflas etmişse en azından tabloyu tam olarak ödemem ona bir şekilde yardımcı olurdu.

“Büyü her zaman seninle olsun,” dedi ayrılırken gülümseyerek.

Sadece omuz silktim, onun sözleri üzerine pek düşünmedim. O zaman bir anlamı olduğunu bilmiyordum.

***

Tablonun benimle olduğu ilk gece, rüyamda büyülü yaratıklar gördüm: gökyüzündeki devler, okyanusta yüzen, güzel denizkızları ve ormanda saklanan periler. Rüya çok güzeldi. Bitmesini istemedim.

İkinci gece, tepedeki kaleyi rüyamda gördüm. Beni çağırıyordu, oraya gitmemi istiyordu. Gecenin bir yarısı nefes nefese uyandım, nabzımı bu kadar hızlandıranın ne olduğunu bilmiyordum.

Üçüncü gece, rüyam beni kalenin içine getirdi. Kemerli çatıları ve cam duvarları ile muazzam bir yerdi. Göz açıp kapayıncaya kadar yatak odasına gönderildim.

Çarşaflar, işlemeli bir amblemle kaplıydı, bir hayvana benzeyen bir profil –bir kurt– ve etrafında hiç rastlamadığım eğriler, çizgilerle semboller vardı.

Hem güzel hem de renkliydi.

Ama asıl dikkatimi çeken şey, yatağın üzerinde yatandı. Bir adamdı ve anladığım kadarıyla kalenin kralıydı; başının üstündeki taç, yüce bir güce sahip olduğunu ortaya seriyordu.

Elbette gözlerimin yuvalarından çıkmasına neden olan tek şey bu değildi.

Bana “merhaba” diyen, bir çubuk gibi duran vücut parçasıydı. Bedeninin güneyindeydi. Gerçekten, tam güneyde. Belinden aşağıda ve kalçalarının arasında. Sağ elini yumruk yapmıştı; vücudunun o kısmını, ikinci derisi gibi güvenli bir şekilde sarıyordu.

Beni o garip rüyadan uyandıran şey, elinin hareket etmeye başlayıp yaşadığı en iyi mastürbasyonmuş gibi inlemesiydi.

Kendimi sakinleştirmek için derin nefesler almak zorunda kaldım. Bir, iki, üç. Bir, iki, üç.

Ama kendimi kandırdığımı biliyordum. Islanmıştım, yanıyordum ve kızışmıştım; dördüncü gece gelene kadar tüm gün boyunca böyle kaldım.

Rüya büyülü ya da düpedüz erotik bir şeyle başlamadı, gerçekten. Yatağımda sadece ben vardım, kütük gibi uzanıyordum, hareketsizdim.

Yine de kafamın içinde ruhani bir ses duydum. Bir kadın sesiydi, ayağa kalkmam ve tabloya dokunmam için bana sesleniyordu.

Ve bir kukla gibi dediğini yaptım.

Sonra bir baktım ki o kalenin görkemli yatak odasında, mevzubahis kral üzerimdeyken uyandım.

Aero

Ölüm döşeğindeyken babam tacı bana verdi ama önümüzdeki üç gün içinde bir kraliçe alacağıma söz verdirdi.

Üç lanet gün.

Tabii ki onun ölmekte olduğunu ve hayatım boyunca tahtı arzuladığımı göz önünde bulundurarak kabul etmek zorundaydım. Ama yalan söylediğimi biliyordum.

On yıl sonra hâlâ onun isteğini yerine getirememiştim. Kafamın içinde bir parça bile suçluluk duygusu yoktu.

Kadınlardan nefret ederdim –genel olarak hepsinden– ve muhtemelen bunların hepsi; annem, Phanteon Kraliçesi Olivia'nın başka bir adamla yatması nedeniyle ortaya çıkmıştı. Bir sürü adamla.

Penisle ilgili her şeye karşı doyumsuz bir iştahı vardı. Babamın penisi ne yazık ki yeterli değildi. Babam, kıskançlık ve ihanet yüzünden annemi öldürdü.

Sadece birkaç kişi bunu biliyordu. Krallık, onun bir hastalık yüzünden öldüğüne dair yanlış bilgilerle beslendi.

Son zamanlarda meclis üyelerim, bir kraliçe almam için bana baskı yapmıştı. Ya da en azından cinsel ihtiyaçlarımı karşılayacak bir hareme sahip olmam için.

Bunu yapanlar, şimdi yerin altındaydılar ve başlattıkları hareme ne mi olmuştu? Ordum bana minnettardı diyelim.

Benim kadın fobim yok, gerçekten. Sadece onlardan nefret ediyorum. Tüm krallık bunu biliyor. Bu nedenle hepsi olmasa da kalenin personelinin çoğu erkekti.

Kadın personel ne zaman yanına yaklaşsam saklanmak zorundaydı, yoksa kelleleri uçardı.

Ama beni yanlış anlamayın. Kral olarak iyilikseverim, adilim ve halkımın refahıyla ilgileniyorum, karşı cinsten olsun ya da olmasın.

Şatomda bir kadın görmekten hoşlanmazdım hatta bir kraliçeye sahip olma düşüncesine bile hiç hoşuma gitmezdi.

Bununla birlikte, kendimi yatağa atmak üzereyken bir kadın aniden altımda belirince çok şaşırdığımı söyleyebilirsiniz.

Bakışlarımız buluştu, ikimizin gözleri de şaşkınlık ve kafa karışıklığıyla büyümüştü. Kollarını her iki tarafa da yaymıştı, göğsü iki kat hızla yükselip alçalıyordu. Bacakları birbirinden ayrılmıştı.

İki bacağının arasındaydım. Ani ereksiyonumun, karnındaki etli kısma karşı kısaca bastırdığını inkâr edemedim.

İlk başta iğrendim ama bir sonraki saniye...

Hayır, hayır. Elbette bu sadece aklımın bir oyunu.

Eldeki meseleye dönersek ellerim öyle kalakaldı, tam olarak ne yapacağımı bilmiyorum. Onu itmeli miyim?

Şelaleye benzeyen kahverengi saçlarından bir avuç dolusu alıp onu yataktan sürükleyeyim mi?

Ya da genellikle muhafızlarıma emredeceğim gibi kafasını mı kesmeli miyim? Bugüne kadar böyle bir şey yaşanmadı ama sözümün eri bir adam olduğumu tüm tebaama bildirmek için mükemmel bir gösteri olurdu.

Fikirlerimin hiçbiri gerçekleşmedi, iki saniye içinde çiftli kapım açılınca cesur kardeşim Elijah geldi.

Yatak odamın kapısını çalmayacak kadar cesurdu. Bu da sadece benim düzeltebileceğim bir şey yüzünden başının dertte olduğu anlamına geliyordu.

“Burada ne varmış? Sanırım söylentiler doğru değilmiş,” dedi, sesinde gayet hoşnut bir ton vardı.

İnledim. “Düşündüğün gibi değil.”

Nutku tutulmuş gizemli kadına bakarak ayağa kalkıp kendimi ondan çabucak uzaklaştırdım. Onun iki iğrençliğini –göğüslerini– görünce irkildim.

Hayal gücüne pek yer bırakmayan, sarı bir kombinezon giymişti. Şaşırmadım. Fahişe annem, adamlarını baştan çıkarırken benzerini giyerdi.

Söz konusu giysi neredeyse transparandı. Meme uçlarının ana hatları gün gibi açıktı. Bacakları –beni dehşete düşürerek– geniş bir şekilde yayılmıştı, iç uyluklarının pürüzsüzlüğünü gösterdi.

Neyse ki bir kadın olarak o aşağılık kısmını saklayan bir örtü giyiyordu.

Gözlerimiz tekrar birbirine döndüğünde aslında şaşırmış ve korkmuş görünme sağduyusuna sahipti. İlk seferim değildi, gerçekten.

Temas kurduğum tüm kadınlar, ister komşu bir krallığın prensesi ister rahibe olsun, gözlerinde korku gösterirdi. İtibarımı zaten biliyorlardı.

Ama bu gizemli kadın, korku göstermekten, bir saniye sonra bana kaşlarını çatma cüretini gösterdi. Vücudunu ulaşabileceği nevresimlerle kaplayıp bana dik dik baktı.

“Bu nasıl bir şaka?” diye bağırdı. “Bir cevap istiyorum!”

Cevap mı istiyor?

Hıhladım. Ne cesur ama pervasız bir kadındı. Tahtaları eksik olabilir miydi? Kralı olduğumu bilmiyor muydu?

“Hayır, ben bir cevap talep ediyorum kadın.” Çenemin kasları gerginleşti. Bana attığı dik bakışlara karşılık verirken gözlerimi kıstım. “Ben senin kralınım. Ama sen hiç kimsesin. Bir anda odamda, yatağımda hatta altımda ~belirivermeni~ ~ve bir cevap talep etmeni sana kim söyledi?”~

Aniden, bir an için kafası karışmış gibi göründü. Sessizliğini çatık kaşları destekliyordu.

Küçük kardeşim bunu bir şans olarak gördü.

“İkiniz de yabancıymışsınız gibi davranarak neyi kanıtlamaya çalıştığınızdan emin değilim,” cıklayıp sırıttı,” ama bana öyle geliyor ki abi, daha önce gördüklerime bakılırsa sorunum çözüldü.

Bana kadınlardan gerçekten hoşlandığını söyleyip bu işi bitir. İkinizi de sevişmeye hazır gördüm. Hayal gördüğümü söyleyemezsin!”

“Bu bir eşek şakası, değil mi? Bunun sadece bir şaka olduğunu söyle,” diye bağırdı kadın, sesi titrek ve çaresizdi.

Sonunda yatağı terk edip yatağın diğer tarafında durdu. Elijah ile benden olabildiğince uzakta.

Hizmetkârlarıma nevresimimi derhâl değiştirmelerini emretmem gerekecekti.

“Odamın hemen içindeydim,” diye devam etti, gözleri odadan bize dolaşıyordu.

“Bir kadın sesi duydum. Tabloya dokunmamı söyledi. Dokunduğumda aniden buraya geldim. Bu bana boktan bir şaka gibi geliyor.” Elijah'ya başka bir sert bakışla baktı, sonra bana dönüp devam etti. “Sen kimsin ve bunu yapmanı kim söyledi!”

Onun emreden sesine çok kızmıştım. Hiç düşünmeden odayı geçip emin adımlarla doğrudan yanına gittim.

“Kadın, hiç kimse,” daha da yaklaştım, uzun vücudumla onu küçük hissettirdim, “tekrar ediyorum, kimse benimle böyle konuşamaz.

Kraliyet odasına izinsiz giriyorsun. Kralına saygısızlık ediyorsun. Utanç verici bir şekilde benim önümde kendini soydun.”

“İki kraliyet üyesine de sesini yükselttin. Daha fazlasını söylememe gerek var mı? Günahların için günün ilk ışıklarıyla kelleni alacağım.”

Korku yine gözlerinden okunuyordu ama sadece kısa bir süre için. Aniden karnından gelen dolu dolu bir kahkaha patlattı. “Aman Tanrım, sen hayatım boyunca gördüğüm en iyi aktörsün!” Çıplak omzuma bir elini atıp beni okşadı. Beni okşadı!

Bu kadının cüreti...

“Ve sahne. Vay. Bu odanın detayları kesinlikle çarpıcı görünüyor.” Yanımdan geçip krallığımın, yataklarıma işlenmiş amblemini heyecanla inceledi. “Vay canına,” dedi, geniş gülümsemesinden otuz iki dişi görünüyordu.

Beni bir anlığına hazırlıksız yakaladı. Gülümsemesi insanı etkisiz hâle getiriyordu.

“Cidden, ne yaptınız? Bütün Hollywood'u benim için mi kiraladınız? Seni kim ayarladı? Jenny olduğuna eminim, değil mi? Kuzenim bazen teatral olabiliyor.”

Bu kadın ne geveliyor?

Elijah ile ben bakıştık, kafamız karman çormandı.

Bana, bunun hâlâ kadınlardan nefret ettiğini düşünmem için yaptığın bir numara olduğunu söyle abi, dedi zihnime bağlanarak.

Ona sert bir bakış atıp cevap verdim. Hayır. Dediğim gibi önümde beliriverdi. Onu buraya ben getirmedim ve kesinlikle sevişmek üzere değildik.

Vay canına. Kafasını yavaşça salladı, hayretler içinde görünüyordu. ~Üçkâğıda bak.~ Kadın yatak odamın köşesinden köşesine kadar somurtarak dolaşıyordu, kim bilir ne arıyordu.

Kardeşim bana iyi bir bakış daha attığında yemin ederim beynindeki çarkların döndüğünü açıkça gördüm. Tamam, bundan sonrayı ben hallederim. Bunu derken bana otuz iki dış sırıttı. ~Sen sadece... Iıı... Çeneni kapalı tut.~

Cimri tavırlarını devam ettirsen seni çekici görmeyecek.

Bu da ne demek oluyor? Hırladım ama beni görmezden geldi, onun yerine kadınla tekrar bir konuşma yaptı.

“Görünüşe göre yanlış yönlendirilmişsin güzelim. Bu, bir eşek şakası değil. Gerçekten kralın odasındasın. Balkonun dışına bakarsan doğruyu söylediğimi görürsün.”

Elijah açık bıraktığım büyük balkona işaret edip kadına gülümsedi. Kadın bunu düşünüyor gibiydi. Yavaşça dışarı çıktı, transparan perdelerin yanından geçerken onları tutup çekti ve sonra balkonumun ortasında durdu. Düz, kahverengi saçlarının salındığı sırtını görmek, boğazımda var olmayan bir yumruyu yutmama neden oldu.

Daha önce odamda hiç kadın olmamıştı, kollarımda da. Onu balkonumda dururken görmek kalbimin normal atışını mahvetti.

Bundan nefret ettim.

“Aman Tanrım, bu... Bu gerçek değil.” Başını sallayıp bize döndü. Şeffaf perdenin ortasından gözlerimiz tekrar buluştu. Onun gözleri daha çok kafa karışıklığı, tam bir şok ve korkuyla doluydu. Benimki gururdan ibaretti.

“Ama öyleyiz,” dedim, sesim alçalıp yırtıcı bir hâl alıyordu. “Eğer kafanın kesilmesini istemiyorsan bana saygı duysan iyi olur.”

Sesli bir şekilde nefesi kesildi, geri adım atıp nevresimleri iyice sıkı kavradı. “Kafam mı?” diye mırıldandı, yüzünde gerçek bir dehşet vardı. “Benim...”

Sonra gözlerinin geriye kaydığını gördüm. Durduğu yerde dengesi yok oldu.

Tepki verebileceğimden daha hızlı yere düşüyordu ama neyse ki kafası yere temas etmeden önce Elijah onu yakalamak için atıldı.

Krallık genelinde en hızlı kurt adam olarak biliniyordu. En azından krallarından sonra, benden sonra.

Elijah’nın kollarındaki kadının başı aşağı sarktı ve gözleri kapalı kaldı. Onu bilinçsiz yapan her neyse umurumda değildi. Ondan bu şekilde kurtulmak daha kolay olurdu.

Kardeşim bana baktı, hoşnutsuzdu. Onu ilk kez böyle görmüştüm.

“Abi, onu korkutma lütfen,” dedi, başını sallayarak. “O, benim özgürlük için tek şansım.”

“Neden bahsediyorsun Elijah?” dedim sertçe, kaşlarımı çattım.

Bir an için şaşırmış görünüyordu ve sonra eğlenceli bir gülümseme, ağzının acımasız çizgisinin yerini aldı. “Konsey sana söylemedi mi?”

“Neyi söylemedi mi?” diye sordum. Bilerek görmezden geldiğim bir şey olmadıkça hiçbir şey dikkatimden kaçamazdı.

Elijah cıklayıp iç çekti. “Babam, söz vermene rağmen ölümünden sonra bir eş almayacağını biliyordu,” diye başladı. Sadece bu cümleyle, bundan sonra olacakları sevmeyeceğime dair bir his vardı içimde.

“Bu sorunu çözmek için senin krallığına bir sınır koydu. Yirmi dokuzuncu doğum gününden kırk gün sonra bir eş almazsan tacına veda edeceksin.”

“Ne!” diye kükredim. Bunu nasıl olur da bilmezdim?

Doğum günüm üç gün sonraydı. Yakışıklılık ve zenginlikle kutsanmış normal bir adam için kırk günde bir eş bulmak kolay olurdu ama bana göre imkânsıza yakındı.

Bir kadına kur yapmaktansa elf diyarıyla savaşa gitmeyi tercih ederdim.

Lanet olsun.

“Bunun kulağıma nasıl geldiğini ancak tahmin edebilirsin,” diye devam etti kardeşim, çenesi gerildi. “Taç için sıradaki benim ama bunu istemediğimi biliyorsun. Sadece görevleri düşünmek bile tüylerimi ürpertiyor.”

Kadına bakınca göz açıp kapayıncaya kadar ifadesi hafifledi. Yine gülümsedi. “Ancak Tanrıça sana gülümsemiş gibi görünüyor kardeşim. Zamanlama mükemmel. Ona bir bak. O, senin evlilik sorunlarına giden bilet. O, benim özgürlük biletim.”

“O, benim koca bir baş ağrısına biletim,” dedim. “Nerede olduğu ve kim olduğumuz hakkında hiçbir fikri yok gibi görünüyor. Tahminim, onun farklı bir diyardan geldiği. O, herhangi biri olabilir.”

Kadına küçümseyici bir bakış atıp hırladım. “Bir eşe ihtiyacım yok. Kraliçeye ihtiyacım yok. Bunu konseye defalarca söyledim.”

Elijah, “Ama krallığının bir vârise ihtiyacı var,” diye yanıtladı. “Sen vermezsen başka kim verecek?”

“Sen,” diye tereddüt etmeden cevap verdim. “Kucağında birden çok kadın var Elijah.”

“Muhtemelen biz konuşurken bir bebeğin karna düşmüştür. İlk doğanlarından biri vârisim olsun.”

“Ve bir isyanı göze mi alasın?” Bana kaşlarını çattı. “Aero, sen meşru hükümdarsın. Ben sadece üvey kardeşinim. Ben bu iş için biçilmiş kaftan değilim, oğullarım da öyle...” Boğazını temizleyip omuz silkti.

“Yani bir oğlum varsa ama konu bu değil. Kraliyet danışmanın olarak bu kadını almanı tavsiye ederim. Yüksek sesle ağladığın için senin altında beliriverdi. Bunun bir anlamı yok mu?”

“Kadınlardan nefret ederim. Cesaretlerinden nefret ediyorum. Vücutlarından nefret ediyorum,” dedim. “Bu sorunu çözmeme yardım etmeyeceksen o zaman kendi başıma düzelteceğim. Ben Phanteon'un Alfa Kralı’yım. Babamızın hükmünü baştan yazacağım.”

“O zaman iyi şanslar,” dedi sertçe.

İfadesine karşılık gözlerimi devirdim, sonra onlara arkamı dönüp balkondan çıktım.

“Onu zindana götürün! Orada mümkün olduğunca uzun süre çürüyecek.”

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok