Adelie ait olduğu kurt sürüsünde gölgelerde yaşayarak, sıradan bir hayat sürer. Ancak Alfa eşi onu reddedince işler değişir ve birlikte yaşayabileceği yeni bir sürü arayışına başlar. Alfa Kairos’un sürüsü artık onun yeni evi olacaktır. Habis tabiatı ve öfkeli tutumlarıyla bilinen kurt Kairos, Adelie’nin ikinci şansı olacaktır. Peki, geçmişin korkusuyla içine kapanan Kairos ve daha önce tahayyül bile edemeyeceği güçlere sahip olduğunu keşfetmek üzere olan Adelie ile işler nasıl yoluna sokulacak?
Yaş Sınırlandırması: 16+
Alfa’nın İkinci Şans Perisi by Miss_Toria_blue is now available to read on the Galatea app! Read the first two chapters below, or download Galatea for the full experience.

Uygulama, patlayıcı yeni romanlar için en sıcak uygulama olduğu için BBC, Forbes ve The Guardian’dan takdir aldı.

Kitabın tamamını Galatea uygulamasında okuyun!
1
Adelie ait olduğu kurt sürüsünde gölgelerde yaşayarak, sıradan bir hayat sürer. Ancak Alfa eşi onu reddedince işler değişir ve birlikte yaşayabileceği yeni bir sürü arayışına başlar. Alfa Kairos’un sürüsü artık onun yeni evi olacaktır. Habis tabiatı ve öfkeli tutumlarıyla bilinen kurt Kairos, Adelie’nin ikinci şansı olacaktır. Peki, geçmişin korkusuyla içine kapanan Kairos ve daha önce tahayyül bile edemeyeceği güçlere sahip olduğunu keşfetmek üzere olan Adelie ile işler nasıl yoluna sokulacak?
Yaş Sınırlandırması: 16+
Orijinal Yazar: Miss_Toria_blue
Not: Bu, yazarın orijinal sürümüdür ve sese sahip değildir.
Annem bana hep gözleri üzerimden uzak tutmamı öğütledi: “Devasa, siyah pelerininle yüzünü mümkün olduğunca sakla, hep başın önde olsun!
Her zaman kurallara uy ve saygısızlık yapma, asla karşılık verme, arkadaşlıktan kaçın! Ve en önemlisi de sırrın seninle güvende olsun!”
Tüm bunlar dikkatleri üzerimde toplamamak içindi. İnsanların benim “ne” olduğumu bilmeleri benim ve etrafımdakiler için tehlike demekti ve tüm bunlar korkunç şeyler yapmamla sonuçlanabilirdi.
Peşime düşen insanlar beni bir savaş makinesi olarak kullanmak ve benim gibilerden daha fazla yaratmak istiyorlardı.
En azından annem bana öyle söylüyordu.
Sürekli pelerin giymek zorundaydım çünkü annem güzelliğimin benim için tehlike oluşturduğunu ve başkalarının bundan faydalanmaya çalışacağını söylerdi. İnsanlar başkalarını dış görünüşüyle yargılamaya meyilli oldukları için beni gördükleri anda benimle arkadaş olmak isteyebilirlerdi.
Nimfler doğaları gereği güler yüzlü ve cana yakın varlıklardır. Ayrıca oldukça güzellerdir, en azından okuduğum tüm kitaplarda öyle yazıyor. Annem de hayatın bana sunduğu en değerli yeteneklerle ödüllendirildiğimi söylemişti, ama hayatımı gölgelerde yaşadıktan sonra ne anlamı kalır ki, bu bir hediye değil, bir lanetti. Hayatım bir trajediydi.
Ben bir nimfim. Nimf doğayı koruyan bir doğa perisidir. Amacım ait olduğum Gümüş Ay sürüsü içinde ormanları ve bitkileri korumak. Her dolunayda ritüele çıkar, Doğa Ana’ya bize bahşettiği hediyeler için şükranlarımı sunarım. Burada olduğum sürece ormanımı temiz ve canlı tutmak benim için bir vazife. Annem öğrettiği için değil, Nimfler böyle yaptığı için, doğamız gereği bilinçaltımıza böyle işlendiği için yapıyoruz.
Annem ve babam dışında kimse Nimf olduğumu bilmiyordu. Nimflerin kurt adamlarla arası iyi olsa da bunu bir sır olarak saklamam gerekiyordu ki böylelikle yeteneklerimin fark edilmesi sonucunda yakalanma ihtimalim azalsın. Annem de bu yüzden bir sır gibi sakladı. Bana zarar verip vermemeleri pek de umurumda değildi. Benim için önemli olan başkalarına zarar vermemeleriydi.
Annem dışında başka hiçbir Nimfle karşılaşmadım. Kendisi yarı kurt, yarı da su perisiydi. Evet, “su perisiydi”…
Annem eski sürümüz Kara Ay’da saldırıya uğradığımızda öldü. Benim yüzümden, beni korurken öldü. Askerin biri benden korkup beni öldürmeye çalışıyordu. Beni öldüreceğine annemi öldürdü.
Babamın aktardığına göre annem ölümünden kesinlikle beni sorumlu tutmuyor. Babam da kendini suçlama deyip duruyor. Ama içimdeki suçluluk duygusundan asla kurtulamıyorum. Annem bir nimfti ve nimfler kolayca affeder, beni suçlamamak doğasında var.
Üç parçam var: Öncelikle, ben bir orman nimfiyim. İkincisi, küçük bir parçam ise kurt. Kurt olan yanım o kadar küçük ki, dönüşemiyorum bile. Ruhumda bir kurt var ama bedenimde yok.
Kurt olan parçam Madeline. Madeline’in kurt formuna sahip olmaması beni üzüyordu. Nasıl yaşadığıyla ilgili herhangi bir sorununun olmadığını bana defalarca söylemesine rağmen ona kurt formu vermek için elimden ne gelse yapardım.
Üçüncü parçam ise babamdan. Babamla sık sık görüşemiyorum çünkü işi gereği sürekli seyahat etmesi gerekiyor. Onunla sadece yakınlarda birileri ölürse görüşebiliyorum.
Benim babam Ölüm.
Onun işi vefat eden bedenlerden ruh toplamak. Bu ruhların her birini bir cam kapta saklar ve her birini ait oldukları aile ağacına ve ruhlarının rengine göre ayarlar. Eğer bir kişi yaşamında kötüyse ruhu siyahtır, iyiyse beyazdır. Ama hayatta sadece iyi ya da kötü yoktur. Çoğunlukla grinin yüz tonu vardır.
Ölüm’ün iki şekli vardır.
İlk formu siyah pelerinli bir iskelet. Herkesin kitaplardan aşina olduğu. İkinci formu da insan gibidir. Herhangi bir sıradan insan görünümü nasılsa o da öyle.
Kimse Ölüm’ü gündelik hayatın içinde göremez ama ben onun kızı olduğum için eğer civarlardaysa onu görebiliyorum. Eğer yakınlardaysa hep yanıma uğrayıp halimi hatrımı sorar. Beni gerçekten sevdiğini biliyorum.
Annem bir istisnaydı. O da Ölüm'ü görebiliyordu, babam ve annem bunun nasıl mümkün olduğunu bilmiyordu. Ama onları birbirlerine aşık eden de bu oldu. Ölümsüz olan Ölüm milyonlarca yılın ardından, nihayet onu görebilecek birini buldu. Sonunda aşkı buldu.
Ölüm döşeğindekiler Ölüm’ü görebilir. İyilere babam ölüm dileğini bahşeder.
Ölüm dileği, ölmek üzere olan bir kişinin dileğinin Ölüm tarafından yerine getirilmesidir. Babam onu son gördüğümde bana bir dilek verdi. Onu görebildiğim için, eğer yakınlardaysa bu dileği istediğim zaman kullanabilirim.
Ölüm dileği seni ölümsüz yapmak ya da hayata döndürmek dışında hemen hemen her şeyi gerçekleştirebilir. Bana akıllıca kullanmam söylendi çünkü her ne kadar Ölüm’ün kızı da olsam sadece bir tane hakkım var.
Babamdan bana kara büyü güçleri miras kaldı.
Bu güçler beni yenilmez yapıyor ama annem onları kullanmamı yasakladı. Bana onları sadece güvenilir kişilerin yanında kullanmamı söyledi, ama bu durumla hiç karşılaşmadım. Kullanmama izin verdiği tek şey şifa verme gücüydü. İnsan bedeninin yaralarını iyileştirebilirim ama bunu yapmak için de yaralının hissettiği acıyı hissetmeliyim. Hasta bitkiler ve ağaçları acı hissetmeden iyileştirebilirim. Şifa verme gücümün ucunun nereye varabileceğini hala bilmiyorum.
Bir eşim olmasını kurdum sağladı. Ve bu eş yüzünden tamamen alaşağı olmakla birlikte bugün bile dayanılmaz bir acıyla canımı yakmaya devam ediyor. Kara Ay sürüsü üyeleri bana hep lakap taktılar çünkü tuhaf biri olduğumu düşünüyorlardı: Çok fazla konuşmuyordum, her zaman pelerin giyiyordum ve şekil değiştiremediğim için zayıf olduğumu düşünüyorlardı. eşimi bulduğumda tüm bu olanların değişeceğini düşündüm ve 18. yaşıma bastığımda eşimi bulmuştum, Alfa Hans.
***
Evimin önünde duruyordu. Duyduğum en muhteşem koku burnumu doldururken, gördüğüm en göz alıcı adam karşımda duruyordu. Kurdum kafamın içinde deliye döndü, kıpır kıpır hareket ediyordu.
Eş! Eş! Annem ellerini, arkamda omuzlarıma koyarken kurdum Madeline tezahürat ediyordu. Doğum günümdü. Neler döndüğünü biliyor olmalıydı.
“Alfa Hans.” dedim kuşkuyla başımı yerden kaldırırken. Nasıl onun eşi olabilirim ki? Belki de rüya görüyorum.
Bana lakap takanlardan biri de oydu ama onu affetmeye hazırım. Sonuçta benim eş bağımın bulunduğu biriyle kavga edecek değildim ya! Benim için yaratılmıştı, sadece benim.
“Konuşmamız lazım, Adelie. Daha sessiz bir yere gidelim,” dedi ve bana gözünün ucuyla bile bakmadan ormana doğru yürümeye başladı.
Ben de eşimle ilk konuşmamı annemin gözü önünde yapmak istemedim. Anneme son bir bakış attım ve deli gibi gülümsedim. Her zaman babamla ne kadar mutlu olduğundan bahsederdi ve ben de böyle bir aşk istiyordum.
Ormandaki açıklıkta yürüdük, yol boyunca tek bir kelime etmedi. Ama olabildiğince mutluydum, eşim burada, benimleydi. Derler ki öldükten sonra bile seni sevecek kişi eşindir. eşler arasına ölüm bile giremez.
Alfa Hans beklediğimin aksi bir ifadeyle bana döndü. Bana doğru koşmasını, beni kollarına almasını istedim, ama sanki herhangi bir sürü üyesi hatta belki de daha önemsizmişim gibi bakışlarında soğukluk vardı,
“Seni eşim olarak kabul edemem Adelie. Kusura bakma ama sen zayıfsın. Bir kurt formun bile yok. Nasıl bir luna olabilirsin ki?” Göğsüme binlerce bıçak saplanmış gibi hissettiren o iğrenen ifadesiyle suratıma tükürdü.
Devam etti: “Bu sürüde nefret ediliyorsun. Ve sürünün hürmet edeceği birine ihtiyacı var. Sen onlardan biri değilsin.” Kalbim milyonlarca parçaya ayrıldı. Bu sözleri söylemesi onun içini acıtmadı mı?
Söylediklerine inanamayarak, “Ne,'' diye sordum. “Değişebilirim, Alfa.” Dizlerimin üstüne çöktüm. “İstediğin ne ise o olurum, söz veriyorum,” diye feryat ettim.
Dönüşemediğim aşikardı ama ona ihtiyacım vardı. Kurtarıcımın gitmesine izin veremezdim, o benim için yaratılmış, beni anlayan, ne olursa olsun beni seven kişi.
“Ben Alfa Hans Lightwood, sen, Adelie Murell’i eşim ve Kara Ay sürüsünün lunası olmanı reddediyorum,” dedi ve tüm görüşüm bir saniyeliğine bulanıklaştı.
Kalbim yerinden sökülmüş gibi hissettim, tek hissettiğim acıydı. Şimdiye kadar hissettiğim en korkunç acı…
“Hayır!” Öfke, hüzün ve kalp kırıklığı içinde çığlık attım. Ve güçlerim kontrolden çıktı. Parmaklarımın ucundan, Alfa Hans'ın dehşet içinde geri adım atmasına sebep olan kara bir duman yükseldi ve köşelerden diğer kurtlar bana doğru yaklaştı.
Biri bana saldırdı ama onu kara dumanın infilakıyla yere yapıştırdım. Bunu yapabileceğimi bilmiyordum. Kurt uludu ve diğerleri korku içinde geri adım attılar. Kendimden korkuyordum, yapabileceklerimden korkuyordum.
Annem bana doğru koştu. Annem Alfa Hans tarafından alıkonulunca “Anne!” diye bağırdım. Sanki kendi anneme zarar verecekmişim gibi bakıyordu.
“Kaç!” Tek söylediği bu muydu? Anneme her zaman itaat ettim. Ama bu sefer dinlemem zaman aldı. Ona zarar vereceklerdi. “Adelie kaç!”
Hala olduğum yerdeydim ama Alfa Hans annemden uzaklaştığımı görmek için geldi. Yavaşça yürüdü ve teslimiyetle kollarını kaldırdı, neredeyse suçluluk duyuyormuş gibi bir ifadesi vardı.
“Ucube!” dedi yanımda duran bir savaşçı. Hala insan formundaydı. Bana doğru bir bıçak fırlattı ama bir şey onu durdurdu. Annem önüme atlayarak onu engelledi. Annem yere düşerken bıçak hâlâ onun üstündeydi.
Ölüm’ü önümde gördüm. Hayır! Bu annemin öldüğü anlamına geliyordu. “Onu götürme.” Sanki elinden bir şey gelirmiş gibi ona yalvardım.
Babam bana baktı ve “Koş,” dedi. Haykırışı yeri salladı, onu annem ve benden başka kimse görmedi, hayatım boyunca bana hiç bağırmamıştı.
Beni koruyan bir sis bombası çıkardım, bunu yapmayı düşünmedim, birden oluverdi.
Koştum, ayaklarım pes edene kadar koştum ve Kara Ay arazisinden ayrıldığıma emindim. Korkak gibi kaçtım. Annem beni korudu ama onu ölüme terk ettim, veda bile etmedim, benim için tek kişi oydu ve artık o da yoktu.
***
Bir yıl geçti, hâlâ Gümüş Ay sürüsünün bir üyesiyim. Alfa Archibald beni bir saniye içinde sürüsünün etrafında dolaşırken bulduğunda sürüsüne aldı.
O tanıdığım en yufka yürekli alfa. Sürü üyelerinden hiçbiri bana kurdum olmadığı için garip ya da zayıf demedi, sadece paltom yüzünden bana bakıp duruyorlardı.
Alfa Archibald bile kim olduğumu bilmiyordu. eşimi sorduğunda, ona öldüğünü söyledim. Reddedildiğimi kabul etmek daha zor geliyordu.
Kaderimde birlikte olmak olan asıl eşimin beni reddettiği gerçeğinden çok utanıyorum. Onun için yeterince iyi değilsem, kimse için de yeterince iyi değilimdir.
Bugün dolunay vardı ve Doğa Ana'ya teşekkür etmem gerekiyordu. Zaten karanlıktı ve oda arkadaşlarımın uyuduğundan emin oldum. eşi olmayan kurt adamların olduğu sürü evlerinden birinde yaşıyordum.
Ormandaki bitkilerden biraz iksir yaptım ve daha sıkı uyumaları için içeceklerine koydum. Gizlice dışarı çıktığımı bilmemeleri gerek. Ayrıca bu iksirin hiçbir zararlı etkisi yok, sadece dolunay zamanlarında neden bu kadar derin uyuduklarını hep merak ediyorlar.
Kapşonlu ve ayak bileğine kadar uzanan beyaz elbisem ve uzun siyah pelerinim ile sürü evinden çıktım. Her zaman uzun elbiseler giyerdim, annem de hep böyle giyinirdi. Ben de bunu sürdürmek istedim.
Annem uzun, güzel elbiselerin nimflerin özelliklerinden biri olduğunu söylerdi. Nimf tarzı, modernden daha orta çağa uygundu. Normal olarak kabul edilen kıyafetleri giymeye çalıştım ama kendimi hep dışarıda kalmış hissettim.
Herkes uyuyordu ve kimse sürü evinin dışında değildi çünkü bu saatte kim dışarıda olurdu ki? Muhafızlar sürümüzün sınırlarında devriye geziyorlardı ve her iki şekilde de o kadar uzaklaşmayacaktım, yaklaşık bir yıldır başarılı bir şekilde sıvışıyordum, hiç yakalanmadım.
Ormanın derinliklerinde her zamanki ritüel yerime yürüdüm. Geldiğimde pelerinimi çıkardım. Ve kahverengi saçlarımı sırtıma saldım. Doğa Ana'ya peri olmaya layık olduğumu bildirmek için dolunaylarda her zaman ekstra güzel görünmeyi başardım.
Mor çiçeklerle çevrili kocaman bir ağacın yanına oturdum. Bu ağaç hepsinin en büyüğüydü, güçlü bir ruhu vardı ve çok şey görmüştü.
Sadece onu ve diğer ağaçları dinlemekle bile onlardan çok şey öğrendim, bir orman nimfi olarak görevlerimi anlamamı sağlayan ağaçlar… Onlarla konuşabiliyordum ve bana onların bakımını nasıl üstleneceğimi öğrettiler.
Gözlerimi kapattım ve etrafımdaki her şey için teşekkür ettim. Ağaçlara sıra dışı herhangi bir şey olup olmadığını sordum. Bana sadece ormanın saadeti hakkında değil, aynı zamanda ormana girip çıkanlar hakkında da bilgi verdiler, bugün sadece orman bölgemizin yakınından biri gelmişti.
Şükranlarımı sunduğum anda vücudum köklerden gelen enerjiyle dolmaya başladı.
Her zaman ormana göz kulak oldum, bu sayede üzgün ağaçlar ve zayıf bitkiler yoktu. Amacım buydu. Orman ayniyatlarının hizmetkârıydım.
Yeniden doğmuş gibi hissettim. Dolunaylar yaşamaya istekli olmamın sebebiydi. Hayatımda doğadan başka kimse yoktu.
Eşim Hans'ı yine merak etmeye başladım, hep aklımdaydı. Acıyı dindirmek için bir şeyler yapmak istedim ama yapamadım ve gitmesini de istemiyordum.
Eşimden geriye kalan tek şey acı olsa bile yine de istiyorum. Onun diğer dişi kurtlarla çiftleşmesinin dayanılmaz acısını hissetsem bile. Bu acı bana çok yaklaşıp da sahip olamadığım o şeyi anımsatıyor.
Sonunda pelerinimden sıyrılarak ormanda dolaştım. Başım dik bir şekilde temiz havada nefes aldım. Etrafta döndüm ve rüzgarın üzerimden akmasına izin verdim. Orman benim en sevdiğim yerdi, en sevdiğim mutluluk hülyamdı.
Sonunda ayrılma zamanı geldiğinde ağır pelerinimi aldım ama bunu yaparken bana doğru gelen ayak seslerini duydum. Yürüyen kişiyi görmek için hemen başımı kaldırdım.
Bir adamdı, iriceydi. Giydiği kıyafetlerin arkasında bile kaslarını görebiliyordum.
Bir kurt adam. Kurtların aldığı tüm eğitimler sonucunda kaslı olmamak da bir garip olurdu.
Saçları koyu kahverengi, kıvırcık ve neredeyse gözlerine değecek kadar uzundu, üstlerden daha uzun ve yanlardan daha kısaydı ve saçları sağ yandan ayrılmıştı. Gözleri mükemmel elaydı, pelerinimi bile unutmuşum.
Arkamı döndüm ve yüzümü örtecek şekilde pelerin ve kapüşonumu giydim. Beni yeterince gördüğünü biliyordum çünkü doğrudan göz teması kurduk.
Onda farklı bir şeyler vardı, garip ama çekici bir şeyler… varlığı sakin görünüyordu, yine de çok tuhaftı.
Bir adım daha yaklaştığını duydum ve o koku. Bergamot ve biraz nane ile karıştırılmış yumuşak bir çam iğnesi, daha önce hiç koklamamıştım ama sadece bir koku bana böyle hissettirdi. İşte o zaman kurdumun benimle konuşmasına izin verdim.
Eşim!
Kitabın tamamını Galatea uygulamasında okuyun!
2
Kurt yanım benimle konuşuyordu. Kurt adamlarda bu yadırganacak bir durum değil. Kurdum Kye iki yıldır ilk kez benimle konuşuyordu.
Bana kızgındı ve muhtemelen hâlâ öyle. Ben olsam ben de kendimi affetmezdim, bana sessiz muamelede olmasının sebebi bendim.
Onu kurtların anlayacağı en kötü şekilde incittim: Kurdumu ve eşini birbirlerinden ayırdım.
Bugün kurdum konuşmaya karar verse de ne sorduğum herhangi bir soruya cevap verdi ne de oradaki varlığımı kabul etti.
Söylediklerinden bir şey anlaşılmıyordu. Saçmalayıp durdu, sözlerine anlam veremesem de bir şeyler söylemeye başladığı için mutluydum.
Kurt halime dönüştüğüm zamanlarda bile benimle daha önce konuşmuyordu.
Beta’m Raphael tek bir kapı tıklatmasıyla içeri girdiğinde çalışma odamda oturuyordum. Raphael benim iznim olmadan çalışma odama girmesine izin verilen tek kişiydi. İki yıl önceki trajediden önce en yakın arkadaşımdı ama şimdi bir arkadaşa layık değildim, herkesle aramda mesafe olması daha iyiydi.
“Alfa! Kara Ay sürüsünden bir mesaj aldım.”
“Neymiş?” Sürümüzün itibarından dolayı çok sık mesaj almazdık.
“Alfaları ve en iyi savaşçıları gelip burada antrenman yapmak istiyor.”
Bu yeni bir şeydi, artık kimse buraya gelmeye gönüllü değildi, eskiden düzinelerce mesajlar gelirdi.
Şimdi ben ve sürüm hakkında binlerce hikaye duydular. Artık lanetlenmiş bir sürüydük. Sürünün dışından çok az kişi gerçekten neler olduğunu bildiği için bu lanetli yakıştırmasını yapmasalar da o gece neler olduğu kimse tarafından konuşulmuyordu. Bir an için yerimden kalkıp deri sandalyemin arkasındaki pencereye doğru yürüdüm. “Bize ne faydası olacak,” diye sordum, yukarıdan uzaktaki sürü evlerime bakıyordum.
Sürünün geri kalanından uzakta yaşıyordum. Kocaman evimde yapayalnızdım. Kız kardeşim Fala bile benimle yaşamıyordu. Burada benimle kalmasını istiyordum. Ancak o, buranın çok iç karartıcı bir yer olduğunu düşünüyordu. Gönlü sürü evinde yaşamaktan yanaydı.
Buranın tüm ihtişamını ve zarafetini kaybettiğini söyledi. Ve diğer evlerden çok uzaktı. Belki de bu yüzden bu kadar çok sevdim. İzole yaşamayı seviyordum.
Şimdi, her zamankinden daha fazla, mümkün olduğunca yalnız kalmak istiyordum.
Yukarıdan baktığımda yürüyen insanları gördüm. Benim sürümün, Gece Yürüyenler Sürüsü, bir zamanlar iki binden fazla sürü üyesi varken, şimdi sadece yüz seksen bir tane kalmıştı, çocukları saymazsam eğer.
Çocuklarımızın sayısı daha fazlaydı çünkü sürünün çoğunluğu savaşta çocuklarını korurlarken hayatlarını kaybetmişlerdi. Şimdi geriye sadece çocuklar ve ölenlerin anıları kaldı. Bütün bunlar sadece benim hatamdı. Diğerlerinin bunu görmemesi için kör olmaları gerekir, tüm bunlar olmadan durdurabilirdim ama aşk beni kör etti. Yaptığım şey için kendimi asla affedemeyeceğim.
Hatta o geceden sonra daha fazla saygı görmeye başladım ve bu aşırı sinir bozucuydu. O kadar çok insan öldürüldü ki, bir sürü insan sevdiklerini kaybetti. Ve yine de bana methiyeler düzdüler.
“Alfa Hans bize adil bir ödeme yapacağını söylüyor,” diye açıkladı Beta’m. “Alfa, savaşçılarımız muhtemelen en güçlüleri, diğer sürüler bizden korkar. Bu, muteber ve güvenilir, hatta yararlı olduğumuzu bilmelerini sağlayacaktır.
Beta'm devam etti: “Sürümüzü mümkün olduğunca genişletmek istiyoruz. Alfa, sürü üyeleri bunu hak ediyor, mahkumlardan daha fazlası olarak görülmeyi.”
“Öyle mi diyorlar? Onlar mahkum mu?” Daha çok kendi kendime söyledim.
Raphael arkamdan güldü. “Hikayeler hiç bitmiyor, bizden o kadar korkuyorlar ki bizden nefret etmek için her türlü bahaneyi uyduruyorlar.”
Beta’m zekiydi, ama aynı zamanda arkadaş olduğumuzu düşünüyordu, ne kadar aptal! Alfa unvanımı aldığımdan beri benimleydi. Bugüne kadar neden benden korkmadığını merak ediyorum.
“Bizden korkuyorlar mı,” diye sordum ama Beta kafası karışmış bir şekilde iç çekiyor gibiydi. “Sürümüzden hiç korkmadılar, son iki yıldır buna tanık olan bendim.”
“Alfa, ne olduğunu bilmiyorlar. Herkesin o geceyle ilgili farklı bir hikayesi var. Sen herkes için bir efsanesin.”
Geçmişi düşünmek istemiyordum. Tek yapmam gereken sürüm için en iyi olanı düşünmekti. “Alfa Hans'a kabul ettiğimi ve gelip, antrenman yapabilecekleri tarihleri mesaj olarak göndereceğimi söyle.”
Beta'm memnun oldu ve odadan ayrıldı.
Gece yarısına yakındı ama kurdum hala volta atıyordu. Onda bir şeyler vardı. Belki de bu kadar uzun süre konuşmamayı kafasına sokmuştu.
“Hayırdır,” diye sordum.
Koşu! Hadi koşuya çıkalım. Ormanın derinliklerine. Bir yer var. Kocaman bir ağaç. Dolunay. İşte bu. Şimdi! Şimdi gidelim…
Tuhaf davranıyordu ama en azından bana cevap veriyordu. En azından şimdi dediğini yapabilirdim. Belki benimle konuşmak için gelirdi.
Bütün işlerimi bir kenara bıraktım ve kurdumun dediğini yaptım. Kıyafetlerimi yanımda taşımak için bir çanta çıkardım. Kurdumun beni ne kadar ileri götüreceğini bilmiyordum, ama önemli değildi, onun için en azından bunu yapabilirdim.
Ormana girerken soyundum ve tüm kıyafetleri çantama koydum ve kapkara kurda dönüştüm ve çantamı dişlerime aldım.
Kye'ın kontrolü tamamen ele almasına izin verdim. Deli gibi koşuyordu. Artık sürüden çok uzaktaydık.
Kye komşu sürülerin bölgesine yaklaşıyordu. Yavaş. Sürümüzün dışındayız, kontrolü geri almasını söyledim.
Oraya gitmemiz gerektiğini söyledi.
Neden? Ben de cevap verdim.
Hissedemiyor musun? Dedi.
Komşu sürümüze doğru tuhaf bir çekim vardı, ama sadece bir yönde.
Ne olduğunu bilmiyordum, bu sürünün muhtemelen arkadaş canlısı ve zararsız olduğunu bilsem bile ölüme doğru yürüyor olabilirdim.
Kıyafetlerimi giydim ve ayaklarım bağımsızlığını ilan etmişti.
Bu orman çok güzel ve temizdi. Sanki yerde dal ya da yaprak yokmuş gibi. Benim sürümün ormanına hiç benzemiyordu. Bu ormana özen gösterildiğini söyleyebiliriz. Bakımını üstlenmek zor bir iş olmalı, bunu nasıl yaptılar? Nasıl zamanları oldu?
Komşu sürülerinin bölgelerinde derinliklerine doğru yürürken tatlı bir kokunun güçlenerek geldiğini fark ettim. Sandal ağacı ile karıştırılmış zambakların taze kokusuydu, aynı zamanda güçlü ama nazik ve sakindi.
Sarhoş ediciydi. Başım döndü. Bu çok garipti. Tanıdık ve uzun zamandır unutulmuş bir his üzerimden geçti. Neydi o? Bu duyguyu biliyordum, ama nereden?
Kurdum şimdi sessizdi, sanki bir sonraki hamlemi bekliyormuş gibi. Durmadım, artık beni çeken kurdum değildi.
Sonra gözüme bir kız göründü. Hayır, kız değil. Genç bir kadın. Ağaçların etrafında dolaşıyordu ve sanki bu onun aldığı ilk nefesmiş gibi dönüp dolaşıyordu.
Uzun beyaz, dökümlü bir elbise giyiyordu, kırılgan vücudunun her kıvrımını tamamlıyordu. Bir tüy kadar hafif, neredeyse süzülüyormuş gibi görünüyordu.
Güzelliği başka hiçbir şeye benzemiyordu, el yapımı bir hazineydi. Koyu renk saçları, sırtına doğru salınırken ay ışığının altında parlıyordu.
Ayaklarım yürümeye devam etti ve sonra yerden bir kumaş aldı ve beni fark etti ve gözlerimin içine baktı.
Gözleri orman yeşili ile karıştırılmış mükemmel gümüştü, dudakları dolgun ve canlıydı, cildi yumuşak ve porselen gibi görünüyordu, herhangi bir kusur veya göçük olmadan.
Tanrıça gibi demek en doğru betimleme olabilir. Mükemmeldi, sanki bir melek…
Göz temasını kopardı ve aldığı kumaşı giydi, pelerindi. Başını kapüşonla örttü ama yine de ona doğru yürümeye devam ettim.
Bir şey beni durdurdu. Eş! Kurdum nefes nefese söyledi.
Eş? Hayır. Bu olamaz!
Bana doğru döndü ama ayaklarına bakıyordu, yüzünü göremedim.
O benim ikinci şansımdı. Aya baktım.
Neden Ay Tanrıçası? Neden bu kadını benim gibi bir eşle cezalandırdın? Ona bir eşin hak ettiği gibi davranamam. Duygularımın beni tekrar ele geçirmesine izin veremem, sürümün iyiliği için.
Ama şimdi onunla tanıştığıma göre onsuz olamazdım. Ona asla layık bir eş olamazdım ve denemem de. Değerli bir eş olmadığım için üzgünüm, Ay Tanrıçası.
Aklımızı başımızdan almayacak kadar için yeterince yakın ama kalbime yaklaşmasına izin vermeyeceğim. Tarihin tekerrür etmesine izin veremezdim.
“Adın ne,” diye sordum.
“Benim adım Adelie Murrell.”
Sesi meleksi ve tatlıydı, incelik ve zarafetle konuşuyordu ve başı öne eğik olmasına rağmen duruşu mükemmeldi.
“Ben Gece Yürüyenler sürüsünün Alfa’sı Kairos Garcia'yım.”
İfademle neredeyse bana bakmasını sağladım ama yine de o kapüşonun altında onu göremedim. Kim olduğumu biliyor olmalı. Hangi versiyonumu duyduğunu merak ediyorum.
“Sürüme gelir misin,” diye sordum.
Bir saniye tereddüt etti “Sanırım. Eğer yapmam gereken buysa, Alfa.”
“Alfa'nıza söyle yarın seni alacağımı, eşyalarını topla ve saat 17:00'de hazır ol. Bizzat gelip sizi sürüme kadar eşlik edeceğim,” dedim. Ve daha fazla bakmadan sürüme geri döndüm.
Kurdum hiçbir şey söylemedi. Onu kucaklamadığı için kızgındı. Yapamazdım ama onu reddedemezdim de, bu ikimizi de öldürürdü. Çok az kurt adam reddedilerek yaşadı ve eğer bunu yapanlar da çoğunlukla çıldırdı.
Reddetmek en vahşi suçtur.
Evime geri döndüm ve hemen Betamla düşünce yoluyla iletişim kurdum. Sana çalışma odasında ihtiyacım var!
Cevap vermedi ama mesajı aldığını biliyordum. Uykusunu bozdum ama yarına kadar bekleyemezdim.
Beta çalışma alanıma girdi. “Alfa, gecenin bu saatinde ne oldu?” Ceketini düzeltmemi istedi. Aceleyle giymiş sanırım.
Sandalyeme yaslandım “Koşuya çıkmıştım,” dedim cümlenin ortasında duraklayarak.
Beta kaşlarını çattı “Ne? Vampirler mi vardı yoksa? Ya da haydutlar?” Çabucak kafamı salladım.
“Hayır… Ge… genç bir kadınla karşılaştım,” dedim ve tepkisini bekledim. “İkinci şans eşim olduğu ortaya çıkan bir kadın.”
Gülümsedi ve kahkaha attı, “Harika bir haber,” diye haykırdı ama kısa süre sonra beni yere durgun durgun bakarken görünce tepkisini değiştirdi.
“Ama… neden mutsuzsun, Alfa?”
“Ay Tanrıçası’nın bana ikinci bir şans vermeyi düşündüğünü bilseydim. Yapmaması için yalvarırdım,” dedim. Bu benim Beta'mı kızgın ve üzgün arasında bir yere götürdü.
“Ama sürü… bir lunayı hak ediyor,” dedi. İşte bu yüzden kalmalı.
“Evet, evet. Bu yüzden yarın buraya geliyor.” Kendimi olabildiğince ifadesiz tutmaya çalıştım.
“Eşin olarak değil de luna olarak geliyor yani,” diye sordu, kafası karışmıştı.
“O benim eşim olmayacak,” diye haykırdım
“Onu istemiyorsun ama buraya mı geliyor?” Alaycı bir şekilde güldü. “Eş bağıyla savaşamazsın.”
“Savaşırım! Ve savaşacağım da,” dedim sesimi yükselterek “Ve bunu tüm gücümle yapacağım. Beni bir daha kör etmeyecek.”
“Alfa, ona bir şans ver, kendine bir şans ver,” dedi. Önceki Luna'ya olanlardan sonra bunu nasıl söyleyebilir? “O şey gibi olmayacak… İhtiyacın olan… “
Sözünü kestim. “Yeter, Beta yeter. Sabahleyin sürüye gelişini bildir!”
“Alfa sen haksızlık ediyorsun, ben de bir eşe sahip olmak için her şeyimi verirdim, diğer eşsiz kurtlar da öyle,” diye bağırdı.
Benimle aynı çatı altında yaşayan diğer sürü üyelerinden hiçbir farkı olmayacak. eş bağının üzerimde hiçbir gücü olmayacak…
Kitabın tamamını Galatea uygulamasında okuyun!