CEO'nun Kırılgan Aşkı - Kitap kapağı

CEO'nun Kırılgan Aşkı

Kimi L Davis

Bölüm 2

JENNY

Ellis haklıydı, Kieran beklediğimden de erken gelmişti. En kötüsü de oyuncakçıda yalnızdım, beni bu yakışıklıdan koruyacak kimse yoktu.

Kieran Ellis’in molası sırasında gelmişti. O an saklanacak bir delik aramadım desem yalan olurdu.

Ama dükkanda saklanabileceğim bir yer yoktu, gerçi bunun bir önemi de yoktu çünkü mağaza politikası gereği onunla ilgilenmek zorundaydım.

Bugün lacivert gömleği ve kot pantolonuyla daha da yakışıklı görünüyordu. Dar kesim gömleğinden taşan kasları gözleri bayram ettiren bir manzara sunuyordu.

“Merhaba, Jenny idi, değil mi?” dedi kalbimi yerinden çıkaran bir gülümsemeyle.

Güzel gülümsemesini görünce kaşlarımı çattım. Kieran’ı, en son yirmi dört saat önce görmüş olsam da giderken attığı bakışı çok net hatırlıyordum.

Şimdi neden gülümsüyordu? Öfkesi buhar olup uçmuş muydu? Artık benden nefret etmiyor muydu?

Son beş dakikadır ona baktığımı fark edince “Evet,” dedim. “Size yardımcı olabilir miyim?”

“Aslına bakarsan olabilirsin. Bu sefer kız yeğenime hediye almak istiyorum,” dedi.

“Doğum günü mü?” Artık çenemi tutmalıydım...

Erkeklerden gelebilecek onca tehlikenin farkındayken neden bu yabancı adama sorular sorup duruyordum? Resmen belamı arıyordum. Gerçekten aptaldım…

“Hayır. Sadece, onu çok şımarttığım için her ziyaretimde farklı bir hediye getirmemi bekliyor. Sahip olmadığı bir oyuncak bulmanın ne kadar zor olduğunu bilemezsin. Bu yüzden yardımına ihtiyacım var.”

Bunu dedikten sonra tekrar gülümsedi. Çok gülümsüyor olması hayatından memnun olduğu anlamına geliyordu, ki bu iyi bir şeydi. Herkes mutluluğu hak ediyordu, bu yüzden bu güzel adamın da hayatından memnun olduğunu bilmek güzeldi.

“Anlıyorum,” deyip derin bir nefes aldım. “Ne tür bir oyuncak arıyorsunuz?”

Kieran bakmaya doyum olmayan bir adamdı. Yüzünün her köşesi, kaslarının her kıvrımı mükemmeldi.

Dünkü davranışıma rağmen inanılmaz derecede nazik davranıyordu. Nesilleri tükenmeye başlamış olsa da nazik erkekleri severdim.

“Pelüş hayvanları seviyor, ayıcıklar hariç,” diye cevap verdi.

“Pelüş oyuncaklarımız üçüncü koridorda. Sizi götüreyim.”

Kieran böyle kibar olmaya devam edecekse erkeklerle ilgili çekincelerimi bir kenara bırakıp nazik olabilirdim. Ne de olsa, ölüm döşeğindeki anneme herkese iyi davranacağıma dair söz vermiştim.

Kieran’ı, mağazanın en sevdiğim kısmı olan, pelüş oyuncaklarla dolu bölmeye götürdüm.

Bu oyuncaklarda beni çeken, huzur veren bir şey vardı.

Raflarda tüm ihtişamlarıyla oturan, yüzlerce oyuncak hayvanı işaret ederek “Buyurun, istediğinizi seçebilirsiniz,” dedim.

“Seçmeme yardım etmeyeceksin galiba?” dedi muzip bir gülümsemeyle. Ondan ne kadar çekiniyor olsam da gülümsememe engel olamadım.

Kafama başka tarafa çevirerek “Bence siz seçebilirsiniz,” dedim.

“Haklısın.” Kieran sessizliğe gömülüp, hangi oyuncağı seçeceğini düşünmeye başladı.

Ona bakmamak için koridora bakıyordum.

“Çilek sever misin?”

Afalladım. “Neden sordunuz ki bunu?”

“Belki de gömleğinde kocaman bir çilek baskısı olduğu içindir. Dün de benzer bir gömlek giyiyordun,” diye cevap verdi.

Gözlem yeteneği şaşırtıcıydı. Kıyafetlerimi incelediğinin farkında bile değildim ama dün ne giydiğimi bile hatırlıyordu.

“Çilekleri tatlı buluyorum, hepsi bu,” dedim.

“Katılıyorum, çok tatlılar…”

“Şey… Bir oyuncak seçebildiniz mi?”

Bunun kontrolden çıkmasına izin veremezdim. Ne biriyle yakınlaşabilir ne de birinin bana yaklaşmasına izin verebilirdim. Profesyonel davranmam gerekiyordu. Kieran hayatıyla mutluydu; soruna ihtiyacı yoktu.

Raftan aldığı kocaman, pelüş çilekle pelüş ördeği uzatarak “Evet, bu ikisini alıyorum,” dedi.

Başımı sallayıp kasaya döndüm. “Hediye paketi yapmamı ister misiniz?”

Tezgâhta duran anahtarlıklarla oynayarak “Evet, harika olur,” dedi. Oyuncakları koymak için bir kutu aradığım sırada “Arkadaşın bugün gelmedi mi?” diye sordu.

“Molaya çıktı. Kısa bir süre sonra gelir,” dedim, oyuncak ördeği kutuya koyup parlak bir ambalaja sararken.

“Anlıyorum.” Biraz bekleyip devam etti: “Sana bir şey sormak istiyorum.”

“Evet?” Bana ne soracağını düşününce heyecanlandım.

“Cumartesi günü benimle çıkmak ister misin?”

Elimde bantla dona kaldım. Çıkmak mı? Bu adam deli miydi? Benimle çıkmanın nasıl bir felâket olacağının farkında değil miydi?

Hayır, hayır, bunu yapamazdım. Kieran’ı hayatıma alamazdım.

“Cumartesi günü meşgulüm,” dedim.

“Peki ya pazar? Eminim o gün boşsundur.”

“Pazar günü annemi ziyaret etmeliyim.” Aslında yalan değildi. Her pazar annemi ziyarete giderdim. Mezarlığa…

“Belki birlikte ziyaret edebiliriz,” dedi.

Bu adam neden imadan anlamıyordu? Onunla gitmek istemediğim çok açıktı. Doğrudan reddederek duygularını incitmek istemiyor olsam da yapmam gereken bu gibi görünüyordu.

“Hayır, ziyaret edemeyiz. Pazar günü anne kız buluşması var, üçüncü bir kişi katılamaz,” dedim.

“Tamam, demek pazar günü de olmuyor. Hımm… Yarına ne dersin peki? Cuma akşamını birlikte geçirmiş oluruz. Belki güzel bir akşam yemeği yer, sonra da bir film izleriz.” Tanrım, ne ısrarcı bir adamdı…

İç çektim. Görünen o ki kalbini kırmak zorunda kalacaktım. “Bakın, Bay Maslow.”

“Vay canına, adımı hatırlıyorsun demek. Lütfen, bana Kieran de.”

“Kieran, benimle çıkmak istemen gururumu okşasa da…”

“Tamam, lütfen devam etme. Seni anlıyorum,” diyerek gülümsedi.

Neden o güzel gülümsemeyi bahşedip duruyordu? Onu reddetmiş birine neden hâlâ gülümsüyordu? Hayır, bu güzelliği hak etmiyordum.

“Anlıyor musunuz gerçekten?” Aslına bakılırsa, beni hayır deme derdinden kurtardığı için minnettardım. İnsanları incitmekten nefret ederdim.

“Evet. Şimdi aldıklarımın parasını ödemek istiyorum,” dedi.

“Tabii, hemen.” Ödemeyi çabucak gerçekleştirip, kredi kartını geri uzattım. “İyi günler.”

“Sana da, çilek,” deyip, yüzünden eksilmeyen gülümsemesiyle göz kırparak dükkândan ayrıldı. Çilek mi? Bana Çilek mi demişti? Doğrusu garip bir lakaptı.

Mağaza tekrar sessizliğe bürününce bir sandalye çekip dışarıyı izlemeye başladım. Onun dışarıda bir yerde olmadığından, bana bir daha zarar vermeyeceğinden emin olmak istiyordum.

Yanından sadece ufak bir para ve hem ruhumda hem de bedenimde ömür boyu taşıyacağım yaralar ile kaçmamın üzerinden altı yıl geçmişti. Çok zor geçen altı yıl…

Artık daha iyiydim, en azından öyle olduğumu düşünüyordum. Ellis bana hayatın bir lütfuydu. O olmasaydı hâlâ o cehennemde yaşıyor olurdum. Tabii ona yaşamak denirse…

Tehlikenin henüz geçmediğini biliyordum. Tekrar peşime düşeceğine adım gibi emindim. Ortaya çıkarsa tekrar kaçmak zorunda kalacaktım ama şimdilik rahat olabilirdim.

Yine de, Kieran Maslow ile çıkmak gibi lükslere sahip olamazdım. O, gerçeğe dönüşmesini isteyeceğim bir fanteziden başka bir şey değildi.

Ancak bu asla olmayacaktı, ondan uzak durmam ikimiz için de daha iyi olurdu.

Ama aklımdan hiç çıkmıyordu. Onda beni çeken bir şeyler vardı. O güzel gülümsemesini bir türlü unutamıyordum.

Beni deliye döndürmüştü. Gerçi, hangi kız insanın ağzının suyunu akıtan bir adamı görmezden gelebilirdi ki?

Çıkma teklif etmiş olması inanılmazdı. Benimle çıkmak isteyen diğer erkekler gibi ürkütücü değildi. Sadece zayıfım diye dokunabileceklerini ya da beni kontrol edebileceklerini sanan erkekler gibi değildi.

Hayır, Kieran böyle bir şey yapmıyordu. Gereğinden fazla yaklaşarak rahatsız etmiyor ya da bir yerime dokunmaya çalışmıyordu.

Ellis birden “Hey, ne düşünüyorsun?” diye sorunca irkildim.

“Ödümü patlattın!” diyerek dik dik baktım, çantasını sandalyemin yanına bırakan dostuma.

“Dalıp gitmen benim suçum mu? Ne düşünüyordun öyle kara kara?” diye sordu.

“Hiçbir şey, öyle sıradan şeyler.”

“Tabii canım, kesin öyledir,” dedi imalı bir şekilde.

“Başka bir şey düşünmüyorum, Ellis. Gerçekten.”

Onu ~düşünüyorsun, değil mi?”

“Kimi?”

“Bırak şimdi, kim olduğunu gayet iyi biliyorsun,” dedi.

Gerçekler tüm karanlığıyla üstüme çökerken “Hayır, o değil. Başka biri,” dedim.

“Vay canına, altı yıldır ilk defa o ahmağı düşünmediğini söyledin,” dedi Ellis, hem şaşkın hem de memnun bir ifadeyle.

“Çünkü düşünmüyorum.” O canavarı unutmak hiç kolay olmamıştı, bu yüzden Kieran’ın aklımı bu kadar meşgul ediyor olması şaşırtıcıydı.

“Bunu duyduğuma sevindim. Anneni mi düşünüyorsun?” diye sordu.

“Hayır Ellis, annemi de düşünmüyorum.”

“Tamam, şu an gerçekten şaşkınım. Bana neyi ya da kimi düşündüğünü söyle, lütfen.”

“Neden?”

“Çünkü düşünüyor olman tehlikeli bir şey. En son bu kadar düşündüğünde intihara teşebbüs ettiğin bir küvetten çıkarmak zorunda kalmıştım seni,” dedi.

O korkunç günü hatırlayınca yüzümü buruşturdum. Ellis o gün orada olmasaydı ölmüş olacaktım. Kieran ile asla tanışamayacak, Ellis’i de bu koca hayatta yapayalnız bırakacaktım.

Yaptığım şey hem bencillik hem korkaklıktı. Hayatımın en karanlık günlerinden biriydi. En dibe vurduğum zamandı…

“Kieran’ı düşünüyordum,” dedim.

“Kieran mı?”

“Kieran Maslow, dün gelen adam.”

“O yakışıklıyı mı kastediyorsun? Neden onu düşünüyordun?”

“Çünkü iki oyuncak almak için tekrar geldi. Sen gelmeden birkaç dakika önce çıktı.”

“Vay canına! Neden beni aramadın? O yakışıklıyı bir daha görmek isterdim,” dedi Ellis.

“O zaman duyduklarına şaşıracaksın.”

“Ne oldu? Çabuk söyle!” Ellis bunu söylerken dibime sokuldu. Rahatsız olduğumu görünce özür diler gibi gülümseyip geri çekildi. “Anlat hadi.”

“Aşırı tepki vermeyeceğine söz ver,” dedim.

“Tamam, anlat artık.”

“Tamam,” deyip derin bir nefes aldım. “Bana çıkma teklif etti ama hayır dedim.” Gözlerimi kapatıp Ellis’in tepkisini bekledim.

“Ne?” İşte başlamıştı. “Ciddi misin sen? Lütfen hayır demediğini söyle.”

“Hayır dedim. Az önce anlattım ya, dinlemiyor musun? Meşgul olduğumu, bu yüzden onunla çıkmak istemediğimi söyledim.”

“Sen aklını mı kaçırdın? Neden böyle bir şey yaptın ki? Böyle iyi bir fırsatı nasıl kaçırırsın!”

“Ellis, kimseyle çıkamayacağımı biliyorsun,” diye savundum kendimi.

“Hayır, sadece çıkmamayı tercih ediyorsun. Mutluluk kapını çalıyor, sen cevap vermeye tenezzül etmiyorsun. Bu aptallık, Jenny. Böyle fırsatları kabul etmezsen nasıl mutlu bir hayat yaşamayı bekleyebilirsin?”

Ellis alnına vurdu, hayal kırıklığına uğradığı aşikârdı.

“Ellis, kes şunu. Neden kabul etmediğimi biliyorsun. Kieran’ı hayatıma alamam. Onun hayatını da mahvedemem,” dedim.

Cep telefonunu çıkarıp uzattı. “Onu hemen arayıp teklifini kabul ettiğini söylüyorsun.”

“Hayır, arayamam çünkü numarasını almadım,” deyip telefonu geri uzattım.

Ellis kaşlarını çattı.

“Yarın tekrar geleceğinden emin değilim. Öyle olsa bile sana tekrar çıkma teklif edeceğinin garantisi yok. Onun gibi adamlar reddedilmeyi pek sevmezler, bunu kişisel bir şey gibi algılarlar.”

Elini tekrar alnına götürdü. “Seni yalnız bırakmamam gerektiğini biliyordum. Sürekli yanlış kararlar alıp duruyorsun. Bir dahaki molada yanında duracağım.”

“Bu konuyu kapatır mısın artık? Önemli bir şey değil zaten. Daha önce de teklifleri reddettim, bir tane daha olmuşsa ne olmuş?” Ellis pireyi deve yapma konusunda ustaydı.

“O adamlar korkunçtu; reddedilmeyi hak ediyorlardı. Ama Kieran iyi birisi. Kırk yılda bir iyi bir adam buluyorsun, onu da kendinden uzaklaştırıyorsun,” dedi.

Derin bir nefes aldım. Sabrım taşmak üzereydi.

“Ellis, bana biraz anlayış gösterirsen çok memnun olurum. Koca bulmaktan daha büyük dertlerim olduğunu biliyorsun. Bu yüzden kes şunu, lütfen.”

Ellis iç çekti. “Özür dilerim. Haklısın, Jenny. Sadece mutlu olmanı istiyorum.”

“Erkeksiz de mutlu olabilirim.”

“Biliyorum ama yine de evli ve mutlu olduğunu görmek istiyorum. Sonsuza kadar mutlu yaşamanı istiyorum,” dedi.

Asıl sorun da buydu. Sonsuza kadar mutlu olmak kaderimde yoktu. Hayatım bir peri masalı değildi, asla da öyle olmayacaktı. Kieran peşimden gelmeye devam ederse...

O da bunu anlayacaktı.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok