Üçlü Haz - Kitap kapağı

Üçlü Haz

SeaLand Aria

Hepsi Bir Arada

Madison

Yaklaşık iki saatlik temizlikten sonra odasının ortasında duran Madison’ın gözleri, odasının bir tarafını boydan boya kaplayan pencerelere takıldı.

Pencerelerin bu kadar büyüleyici olmasının sebebi sunduğu ışık oyunuydu: Usulca kaybolan sıcak güneş ışınları şimdi akşamın karanlığıyla karışarak gökyüzünü ve odasını koyu ama yine de sıcak bir turuncu ile renklendiriyordu.

Tatmin olmuş bir şekilde odasına bakarak, bunu özlemişim, dedi kendi kendine.

Temizlik iki saatini almıştı ama en azından şimdi genç bir kadına yaratış yeni bir odada uyuyacaktı.

Banyoya girerken vücudunun yorgunluktan ağrımaya başladığını fark edince gözünü jakuziden duşa kabinine çevirdi.

Rahatlatıcı, köpüklü bir banyo keyfi kulağa rahatlatıcı geliyordu ama saate baktıktan sonra duşa girmeye karar verdi.

Hızlı bir şekilde soyunup kıyafetleri yere atarak suyun sıcaklığını kontrol ettikten sonra duşa girip su tenine değdiği anda bir rahatlık onu sardı.

Bir saat kadar hissettiren süre zarfının ardından nihayet duştan çıkıp, sevdiği sıcak suyun doldurduğu buharla sarılmış banyoya adımını attı.

Duşun dışındaki soğuk havayı hissedince bedenin titremesi ve meme uçlarının sertleşmesiyle askıdan bir havlu daha alarak havluya sarındı.

Yumuşak havlunun sandal ağacı ve bal kokusunu derin bir şekilde içine çekerek, “Ev,” diye mırıldandı.

Bu onun çocukluğunun kokusuydu.

Banyodan çıktıktan sonra vücudundaki suyu silip havlusunu yatağa atarak dolabına yöneldi.

Hiç düşünmeden siyah dantelli bir külot, siyah şort ve yeşil bir tişört giydi.

Ve daha da rahat hissetmek için nemli, yeni yıkanmış, kıvırcık saçlarını dağınık bir topuz halinde toplayıp ayağına el yapımı sandalet giyerek görünümünü tamamladı.

Aşağı indi. Madison’ın zihni, birkaç nedenden dolayı evin her zaman en sevdiği yeri olan mutfağa ulaştığı anda mutlu anlar silsilesini bir anlığına anımsadı.

Mutfak büyük, tam teçhizat ve her zaman tıka basa dolu olurdu.

Sebebi sadece bu da değildi, annesinden ve babasından uzaklaşmadan önce, burası çocukken yemek yapmanın tüm sırlarını bayılarak annesinden öğrendiği yerdi.

Bu akşamki yemek için ilham bulmaya çalışarak dolapların içine baktığı sırada kendi kendine bir şeyler mırıldandı.

Dolaplar genellikle tıka basa dolu olurdu, ancak o anda garip bir şekilde boş olduğu için şansını bir de kilere doğru giderek denemeye karar verdi.

Orada birkaç ana malzeme bulunca mutfak eşyaları dahil her şeyi kucaklayıp kilerden çıktı. Hepsini mutfak adasına bırakınca yüksek sesle içini çekti.

Erkeklerin tek başlarına hayatta kalmayı başarmaları büyük bir sırdan ibaretti.

“Pekâlâ, hadi başlayalım.”

Kendi kendine konuşmaktan her zaman çok keyif alıyordu. Telefonunu evin her noktasından duyulabilecek Bluetooth hoparlörüne bağlayarak kendine bir kadeh şarap doldurdu.

Hiçbir şey ona yemek pişirme konusunda şaraptan daha fazla ilham veremezdi, ancak şarap aynı zamanda zihnini de savunmasız hale getiriyordu.

Bugün bu kadar iyi yemek yapabilmesinin sebebi, bu hayatında en çok kızdığı kişi annesi sayesindeydi. Bu kaçamayacağı bir gerçekti.

Annesi Madison'ın rol modeliydi ve çocukken Madison onu her yerde takip eder, mutfakta saatlerce onunla deneyler yapar ve her zaman yeni şeyler öğrenerek gelişmek isterdi.

Elbette Madison sadece küçük bir çocuktu ama yine de annesi sayesinde yemek yapmayı oldukça genç yaşta öğrenme şansı bulmuştu. Madison yemek yapmayı her ne kadar sevse de bazen bundan nefret ediyordu.

Ailesi hayatlarından çıkıp üçünü yalnız bırakarak İtalya kıyılarında bir yerde yaşamaya gittiklerinde, çok erken yaşında nasıl yemek yapacağını ve yalnız kaldığı için kendine nasıl bakacağını öğrenmek zorunda kalmıştı.

Şaraptan bir yudum daha almadan önce başını sallayarak bu düşünceleri zihninden uzaklaştırmaya çalıştı.

Kalçalarını çalan müziğin ritmine uygun sallayarak, mutfağın bir tarafından diğer tarafına yumuşak hareketler yaparak her şeyi hazırlıyordu. Mutfaktaki koku şimdiden lezzetliydi.

“Hey, sen.”

Levi konuştuğu anda sıçrayıp bardağını tezgâhın üzerine koydu. Madison o kadar odaklanmıştı ki geldiğini bile duymamıştı.

Onun doğru dönerken yüzünde belli belirsiz bir gülümseme vardı ama sonra onun vücudunu görür görmez sertçe yutkunmak zorunda kaldı.

Mutfağın girişinde durup güçlü kollarını kavuşturarak duvara yaslamıştı, en az hatırladığı kadar yakışıklı görünüyordu.

Pürüzsüz tıraşlı yüzündeki gülümsemesi neredeyse ölmeye değecek derecedeydi, belirgin çenesine bakmak bile onda dokunma isteği uyandırıyor ve sivri çenesinde dünyanın en tatlı gamzesi duruyordu.

Birkaç siyah saç tutamı gözlerini saklamaya çalışsa bile bal rengi gözleri onun üzerindeydi.

Tıpkı ikizi gibi uzun boyluydu, koyu renk saçları ve güçlü yapıları onları aynı elmanın iki yarısı gibi gösteriyordu ama onları ayırt edebileceği özellikleri gözleri ve kokularıydı.

“Tanrı aşkına Levi, ödümü kopardın.”

Avcunu hızla çarpan kalbinin üzerine götürerek gülümseyip ellerinden ve üzerindekilerden unu silkeledi.

Madison ona doğru yürüdü. Parlak gözlerini gözlemlercesine onun üzerinde gezdirdi, onu son görüşünden bu yana çok uzun zaman geçmişti.

Levi duvardan uzaklaşıp kollarını iki yana açarak hızlı bir hareketle onu güçlü kollarına sardı ve onu büyük, sert göğsüne bastırdı.

Madison’ın yüzü tişörtüne çarpınca onun sandal ağacı ve deniz koktuğunu fark etti.

“Eve hoş geldin, Flake.”

“Teşekkürler, Levi.” Hala göğsüne bastırılmış halde olduğu için Madison’ın sesi boğuk çıkıyordu ve sırtında yavaşça hareket eden parmağının hassas dokunuşunu bir anlığına nefesini kesti.

Levi elini onun çıplak omuzlarına koyarak yavaşça geri çekilip çekinmeden baştan aşağı tüm vücudunu yavaş ve dikkatli bir şekilde taradı.

Levi kaşlarını çatıp işaret parmağını uzatarak, “Ne yaptın böyle? Şu haline bir bak,” dedi burnunun üzerinden kalan unun bir kısmını almak için.

“Ne yapıyormuşum gibi görünüyor, seni ukala?” diye sordu Madison.

“Un torbasıyla savaşıyormuşsun gibi.”

Adada duran yemek tepsisine yönelmeden önce, “Amanın ne komik,” diye yanıtladı alaycı bir şekilde. “Diğerleri de döndü mü?” diye sordu.

“Hayır, ama yoldalar.” Gözlerini bir an olsun üzerinden ayırmıyordu ve bu sefer her nasılsa Madison bundan hiç rahatsızlık duymuyordu.

“Tamam, o zaman bunu fırına atsam iyi olur.”

“Her ne yaptıysan çok güzel kokuyor.”

Gözlerinin hala onun üzerinde olduğunu hisseden Madison, hızlıca ilk tepsisini kapıp biraz eğilerek ve dolgun kıçını Levi’ın görüş alanına kusursuz bir şekilde sokarak fırına koydu.

Birkaç dakika sonra ikinci tepsisiyle aynısını tekrarladı.

Anın keyfini çıkarak doğru sıcaklığı, ardından alarmı kurup doğrularak derin düşüncelere dalmış gibi görünen Levi’ya döndü.

“Sorun ne, Levi?” diye sordu yüzünü inceleyerek. Bakışları sert görünüyordu ama onun asıl dikkatini çeken şey sıktığı çenesiydi.

“Hiçbir şey,” diye yanıtladı ve Madison bir kez daha ona sırtını dönerken gidip doğrudan arkasına dikildi.

Madison yaptığı işe oldukça odaklanmış halde onun orada olduğunun bir farkında değilken, Levi öne doğru eğilince yüzünün onun yüzüne paralel olduğunu fark etti.

Onunla o anda böylesine yakın olmak beklediği bir şey değildi.

“Bugün çok ürkeksin,” dedi Levi.

“Çünkü durmadan habersizce dibimde bitiyorsun.”

Levi içten bir kahkaha atınca Madison da gülümsedi. Onun kahkahasını duymayalı uzun zaman olmuştu ve bunu kesinlikle özlemişti.

Levi kulağına, “Seni özledik,” diye fısıldadı ve ona arkadan sarılıp kendine iyice çektiği anda Madison’ın kalbi ağzında atmaya başladı.

“Garip bir şekilde, ben de sizi özledim.” Bu sadece bir fısıltıydı ama duyulabiliyordu.

Levi'ın belini kavraması onu birkaç saniye daha hareketsiz tutarken, sırtına dayalı göğsü ona fazla rahat hissettiriyordu.

Ayrıca, Levi’ın ellerinin teninde adeta eriyor olmasıyla Madison’ın vücudu onun yakınlığına yeni bir şekilde tepki vermesi, bedenini bir elektrik akımının sarmasına neden oldu.

“Mm... Çocuklar birazdan gelir. Masayı kurmama yardım eder misin?” diye sordu Madison.

“Masa hazır, Flake.” Ethan’ın sesi orada olduğunu gösteriyordu.

Ethan, Madison'a o kadar yoğun bakıyordu ki ona yaklaşırken dudağını ısırdı ve o sırada Levi hafifçe geri çekildi.

Şimdi her iki adam da ondan birkaç adım uzakta dururken güçlü kokuları adeta Madison’ın duyularını ele geçiriyordu.

“Teşekkürler. Senin de döndüğünü bilmiyordum.”

“Eh, Levi’ın buraya beraber geldiğimizi söylemeyi unuttuğuna eminim.”

“Yakalandık.”

İkizler birbirine bakarken Levi teslim olurcasına kollarını havaya kaldırdı.

Bu ikisi hiç değişmemiş gibi görünüyordu.

Yemeğe bir kez daha baktıktan sonra, üçü de Ethan’ın masayı kurduğu bahçeye doğru yürüdü.

Arka bahçe Madison’a her zaman rüya gibi görünüyordu: Dört bir yanda ağaçlar, ortada doğal bir havuz, her yanda çiçekler ve her iki tarafta da hamaklar vardı.

Ve cırcır böceklerinin sesi arka plan sesi olarak harikaydı.

“Mm, bu kadar güzel kokan ne?” diye sordu biri.

Liam'ın sesini duyunca Madison hızla arkasına dönerek bir saniye içinde kollarına atlayıp bacaklarını onun beline doladı.

Neyse ki Liam yapılı biriydi ve kız kardeşini sıkıca tutarken zorlanmıyordu bile.

“Merhaba, kardeşim. Beni özledin mi?” diye sordu Liam, ona sevgi dolu tatlı bir ifadeyle bakarak.

Bir boks eğitmeni olarak, Madison'a kıyasla çok daha cüsseli görünüyordu ama Madison da o kadar da ufak değildi.

Yanağını öperken, “Seni çok özledim!” dedi ama daha fazlasını söyleyemeden, başka bir kol beline dolanarak onu Liam’dan uzaklaştırdı ve bir anda kendini diğer abisi Ezra’ya sarılırken buldu.

“Peki ya beni? Hu?” diye sordu onun en çok gülmesine neden olan yanlarını biraz gıdıklayarak.

“Seni aptal, elbette seni de özledim! Şimdi beni yere bırak da yemek yiyelim,” dedi Madison mutfakta alarm çalarken.

Ve Ezra her zaman aç olduğu için başını bir kez daha öpüp onu çabucak yere bıraktı.

“Sana yardım edeyim,” dedi Ethan onu takip ederken. Mutfağa gidiş ve dönüş yolu çok kısaydı.

“Ah adamım, bu harika kokuyor. Annemin sihirli ellerini neden sadece sen aldın? Sadece Liam’ın yemek pişirme becerisiyle evde olmanın ne kadar zorlu olduğunu biliyor musun?”

Ezra'nın yorumu Madison'ı gülümsetti ama Liam kaşlarını çattı.

“Öğrenebilirdin, biliyorsun,” diye yanıtladı Madison, patatesten yapılmış İtalyan yemeğiyle dolu tabakları çocuklara uzatmaya başlarken.

“Neden tek geldin? Onun seninle gelmesi gerekmiyor muydu… Ah, o aptalın adı neydi?” Ezra, Liam ona hafifçe yumruk atarken sordu.

Ezra'nın belirgin özelliklerinden biri konuşmadan önce gerçekten düşünmemesiydi.

“Daniel.”

Gözleri Madison'a sabitlenmişken, sesi olması gerekenden daha keskindi ama yumruğunu birkaç kez sıkarak başka herhangi bir göz temasından kaçınıp yemeğine devam etti.

“Doğru. Şey, onu oda arkadaşımla sevişirken bastığımdan beri onunla devam etmemem gerektiğini düşündüm.”

“Ne? Gidip onu öldürelim mi?”

Elini Madison’ın omzuna koyup konuyu yumuşak bir şekilde değiştirmeye çalışırken, “Ezra. O katıksız bir aptal. Ve bu onun kaybı,” dedi Liam gülümseyerek.

Ayrıca, birbirlerine anlatacakları çok fazla şey birikmişti.

Akşam yemeği sırasında ara sıra onları kendine bakarken doğrudan yakalamasa da Levi’la Ethan’ın gözlerinin üzerinde olduğunu hissetti.

İğneleyici yorumlarını bir an olsun kesmediler ama bu yine de Madison’ı rahatsız etmedi.

Çocuklardan biri, “Yemek inanılmaz derecede enfesti,” dedi ve Madison yemeği hazırladığı için çocuklar ortalığı temizlemeye karar verdi. Yeterince adil bir karardı.

Akşam havasında hışırdayan ağaçların, hayvanların ve arka plandaki laflamaların sesi öylesine rahatlatıcıydı ki farkına bile varmadan tekrar uykuya daldı.

Hatırladığı bir sonraki şey, vücudunu saran iki güçlü kol tarafından sandalyesinden kaldırıldığı ve sıkıca tutulduğuydu.

Vücudunun altındaki yumuşak örtüleri hissedince birinin onu yatağa yatırdığını fark etti.

Uykuya dalmadan önce hatırladığı son şey, alnındaki iki sıcak dudak ve burnuna çok iyi tanıdığı güçlük misk kokusunun dolmasıydı.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok