Geçmişte Saklı Ev - Kitap kapağı

Geçmişte Saklı Ev

P. Gibbs

Bölüm 2

Rüyamda Karayipler’de bir gemi gezisinde olduğumu görüyordum. Yatar koltuklardan birine yatmış, yeşil bir bikiniyle süslenmiş ve elimde, içinde küçük bir şemsiye olan tropikal bir içecek tutuyordum.

Gözlerim kapalıydı. Gemi, su üzerinde ilerlerken rüzgarı ve dalgaları dinliyor ve güneşi cildimde hissediyordum. Sonra güneşin cildimden kaybolduğunu hissettim, bir şey güneş ışınlarını engelliyordu.

Havamı neyin bozduğunu görmek için güneş gözlüklerimi yukarı çektim. Koyu renk takım elbisesi ve koyu güneş gözlüğü olan bir adam önümde duruyordu. Eğilip bana tek bir sarı papatya uzattı.

Sonra vücudum sarsıldı ve cep telefonumu aldım. İyi bir rüyanın yarıda kesilmesini nefret ederdim.

Cevap verirken arayan kimliğine baktım. “Jameson ve Jameson” yazıyordu.

“Alo?”

“Maggie Frazier ile mi görüşüyorum?” diye sordu bir erkek sesi.

“Kimin aradığını sorabilir miyim?” Arayan kişiyle konuşmak isteyip istemediğine emin olmadığın zaman vereceğin sağlam bir cevap. Bu cevap, beni sayısız tele pazarlamacıdan, dolandırıcıdan ve para isteyen kar amacı gütmeyen kuruluştan kurtarmıştı.

“Adım Zach Jameson. Georgia’da Sumner Creek’te avukatım. Annenizin adı Carolyn Frazier mı?”

Taziye telefonlarının cenazeden sonra kesileceğini sanıyordum. Görünüşe göre birileri yeni haber almış.

“Ee… Neden istiyorsunuz? Bir dakika... Avukat olduğunuzu mu söylediniz?”

“Evet.”

“Annemin avukatı mısınız?” Kafam karışmıştı.

Cevap vermeden önce tereddüt etti. “Evet ve...”

“Nereden olduğunuzu söylemiştiniz?” Uyku mahmurluğu anlamamı engelliyordu.

“Georgia’da Sumner Creek’ten.”

Ben çocukken annemle Nashville’e taşındığımızdan beri burada yaşıyordum. Yani güneydeki kasabaların, en azından bahsetmeye değer olanların çoğunu duymuştum.

“Hiç duymadım. Adınız neydi?” Komodinin üstünden kalem ve kâğıt aldım.

“Zach Jameson. Bu kadar erken aradığım için üzgünüm, ama...”

“Saat kaç?” Yirmi birinci yüzyıldaki milyonlarca insan gibi benim de çalar saatim yoktu. Her sabah beni uyandırması için telefonumun alarmını kullanıyordum.

“Sabah sekiz.”

Telefonumu kulağımdan kaldırıp saate baktım. Sabah yediydi. Şimdi hem yarı uykulu hem de sinirliydim.

Hakikatte, “Burası bir saat ileri,” diyerek onu bilgilendirdim.

“Çok üzgünüm. Bunu düşünmedim...”

Özrünü böldüm. “Annem hakkında benimle konuşmanız gerektiğini mi söylemiştiniz?”

“Evet. Beni vasiyetinin uygulayıcısı olarak seçti. Varlığının tek varisi sizsiniz.”

O tek cümle beni şok ederek uyandırdı.

Geçen ayı annemin dairesini karıştırarak geçirmiştim. Bugüne kadar gözümden kaçmış olan vasiyetnameyi aramıştım. Ayrıca ona ait eşyaları toparlıyor ve eviyle ne yapmak istediğime karar vermeye çalışıyordum.

Şu anda bir dairede yaşıyordum. Ya annemin evine taşınacaktım ya da evi satıp bana daha uygun bir yer bulacaktım. Her içeri girdiğimde gözüme yaş getirmeyip beni üzmeyen bir yer…

“Anneniz vasiyetnamenin okunmasının burada, ofisimde gerçekleşmesini şart koşmuş. Ondan sonra vasiyetnameyi veraset mahkemesi katibine götürüp dosyalatacağım. Mahkeme beni resmi uygulayıcı olarak atamak için kısa bir duruşma ayarlayacak. Şu ana kadar dediklerim net mi?”

“Biraz. Sumner Creek’e mi gelmek zorundayım?” Kafam karışmıştı.

Zach, “Evet hanımefendi,” diye cevap verdi.

“Neden?” diye sordum.

“Üzgünüm, bilmiyorum.” Kim biliyor o zaman? Bu delilikti. Öğretmen olduğum için gidecek zamanım vardı ama mecbur değilsem bilmediğim bir yere gitmeyecektim.

“Telefonda okuyup bitiremez misiniz? Bu hiç mantıklı değil. Sumner Springs’i hiç duymadım.” Yüzümün öfkeyle kızardığını hissedebiliyordum.

“Sumner Creek. Ve hayır, size öylece okuyamam. Annenizin son isteklerini yerine getiriyorum. Bunun için etik bir yükümlülüğüm var.” Sesindeki samimiyet, beni kızdırdığı gerçeğine karşı koymaya yardımcı oldu. Devam etti.

“Vasiyetname onaylandığında, annenizin mal varlığıyla ilgili tüm belgeleri toplayacağım. Banka hesap belgeleri, yatırım portföyü, sigorta poliçesi vesaire. Mal varlığının mülkiyetini size devretmek için bu kuruluşlarla çalışıyorum ve...”

Cümle ortasında onu durdurdum. “Bekleyin. Hayır. Annemin mal varlığı yoktu. İşten gelen bir emeklilik planı vardı, hepsi bu. Belki bir de arabası.”

“Siz gelene kadar vasiyetnamenin içeriğini açıklayamam ama annenizin birkaç mal varlığı olduğunu söyleyebilirim.”

Birbiriyle çelişen duygular bir anda yaylım ateşi gibi çarpıştı, ancak öfke ve hayal kırıklığı en güçlüleriydi.

“Yani diyorsun ki, bir nedenden ötürü annem sizi, adını hiç duymadığım bir insanı vasiyetinin uygulayıcısı yaptı.”

Zach, “Aslında anneniz babamla çalışıyordu ama babam emekli olduğunda iş bana devredildi,” dedi. “Yani, evet. Uygulayıcı benim.”

“Ve vasiyetinde ne olduğunu öğrenmek için Silver Creek’e mi gelmem gerekiyor?” Sesimi sabitlemeye çalışmışsam da sinir ve öfkeyle damlıyordu.

“Sumner Creek. Ama evet hanımefendi, vasiyetname özellikle bunu belirtiyor.”

Neden bana hanımefendi deyip duruyordu? Bu adam iki yaşında mıydı? Ben bir tek mahalledeki yaşlılara hanımefendi derdim.

“Özür dilerim. Adınız neydi?” Öfkem hâlâ devam ediyordu.

“Zach”.

“Tamam Zach. Şöyle yapacağız. Bunu anlamak için biraz zamana ihtiyacım var. Bu konuşmaya daha sonra devam edebilir miyiz?”

“Tabii ki. Bugün mü yoksa yarın mı konuşmak istersiniz? Sizin için ne zaman uygun?” Yine sayfaları çevirdiğini duydum. Bu adam hala kâğıt takvim mi kullanıyordu?

“Sizi geri arayıp saati bildirebilir miyim? Tüm bu olanlar yüzünden önümüzdeki birkaç gün boyunca ne yapacağıma emin değilim...”

Cevabı hızlıydı ve özür diledi. Bana hem e-posta adresini hem de ofis numarasını verdi.

“Başka bir randevu ayarlamak istediğinizde beni arayın. Ve tekrar Maggie, başınız...”

“Sağ olsun. Biliyorum. Teşekkürler.”

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok