Dönüm Noktası - Kitap kapağı

Dönüm Noktası

Mackenzie Madden

Üçüncü Bölüm

ANNA

Anna ağırlaşmış gözlerini kırpıştırarak açtı.

Etrafa bakınınca ona ait olmayan bir yatakta yattığını, yatağın etrafına beyaz bir perde çekilmiş olduğunu fark etti.

Pek bir şey göremese de bu odanın ona tamamen yabancı olduğunu biliyordu.

Anna, üzerine giydirilmiş pamuklu ince elbiseye ve üzerine örtülmüş yumuşak beyaz battaniyeye baktı.

Gözlerini ovmak için kolunu kaldırsa da bir çekilme hissetti. Aşağı baktığında, kolunun kıvrımına bantlanmış bir serum olduğunu gördü.

Yatağının üzerindeki ışık kapalı olsa da perdelerin diğer tarafında parlak floresan ışıkları görebiliyordu. Sert kokulu bir temizleyicinin pis kokusu havaya sinmiş gibiydi.

Anna odanın içinde bir yerlerden gelen boğuk sesleri fark etti.

Gözlerini kapatıp başını yana eğerek kelimeleri çıkarmaya çalışsa da bu çabayla başı ağrımaya başladı.

Aşırı kurumuş gıcıklı boğazı yüzünden öksürdüğü anda tüm sesler kesildi.

Yatağın önündeki perdenin kımıldamasıyla, burnunun ucundaki siyah çerçeveli gözlüğü ve tepeden topladığı dağınık topuzuyla bir kadın kafasını uzatarak Anna’ya gülümsedi.

“Ah, çok iyi, uyanmışsın! Zach’e haber verdikten hemen sonra gelip seni muayene edeceğim, tamam mı?”

Anna cevap vermeye fırsat bulamadan kadın ortadan kaybolunca, sabırla onun geri dönmesini bekledi.

Birkaç dakika sonra, yatağın önündeki perdeyi tamamen duvara doğru çekerek odaya bakmaya karar verdi.

Odanın köşelerine yerleştirilmiş üç yatak ve çeşitli tıbbi ekipmanlar vardı. Anna’nın revirde olduğu açıktı.

Kadın, arkasında bir tansiyon aleti sürükleyerek Anna’nın yatağının yanına doğru ilerliyordu.

Minyon kadının üzerinde beyaz bir önlük, boynunda ise bir stetoskop vardı.

Anna’ya gülümseyerek tansiyon aletini kaldırıp, “Tansiyonunu ölçmemde bir sakınca var mı?” diye sordu.

Anna kolunu kaldırarak cevap verince kadın onun koluna aleti güzelce taktıktan sonra monitördeki bir düğmeye bastı.

Şifacı tansiyon sonucunu beklerken, Anna’nın diğer elini tutarak işaret parmağına bir kalp monitörü klipsi taktı.

Tüm sonuçları önlüğünün ön tarafındaki cebinden çıkardığı kâğıda yazdıktan sonra tansiyon aletini çıkarıp yatakta Anna’nın yanına oturdu.

“Ben Natalie, sürünün baş şifacısıyım.” Natalie’nin sesi nazikti.

Anna ona karşı ani bir sıcaklık hissetti. Bunun şifacının yeteneklerinden biri olup olmadığını sorguladı.

Anna, kurumuş boğazı yüzünden öksürerek çatallanan sesiyle, “Yorduğum için özür dilerim,” diye mırıldandı. “Bana ne oldu bilmiyorum.”

Bunun üzerine Natalie ayağa kalkıp bir süreliğine ortalıktan kaybolduktan sonra bir bardak su ve pipetle dönerek pipeti Anna’nın dudaklarına yerleştirdi.

Anna suyu minnetle yudumladı.

Natalie su bardağını yatağının yanındaki komodinin üzerine koyup tekrar onun yanına otururken yumuşak bir sesle, “Kendine bu kadar yüklenme,” dedi. “Neredeyse dört gündür bilincin kapalı.”

“Dört gün mü? Sen ciddi misin?”

Natalie başını onaylarcasına sallayıp dirseklerini dizlerine dayayarak öne doğru eğildi.

“Sen buraya getirildikten kısa bir süre sonra Piper beni ziyaret etti. Senin için bir sakıncası olmadığını umuyorum ama onunla sohbetinin bazı bölümlerini benimle paylaştı. Bana Gri Kanat Sürüsü’nde hiçbir zaman tam anlamıyla bağ kuramadığını söyledi.” Natalie cümlesini bitirirken Anna başını onaylarcasına salladı.

“Doğru. Bir şekilde engellenmiş ya da uzak tutulmuştum. Sürüye hiçbir zaman tam olarak bağlanamadım ama böyle olacağını da hiç düşünmemiştim.”

“Zaten sorun da tam olarak bu, her zaman böyle olmaz.”

Natalie, dizindeki dirseğini havaya kaldırıp işaret parmağını düşünceli bir tavırla çenesine vurmaya başladı.

“Gümüş Nehir çok daha büyük bir sürü olsa da sürü bağına dâhil olmak seni bu denli etkilememeliydi. Ama Gri Kanat’ın seni uzun süre sürü bağından men etmiş olması, her şekil değiştirenin hayatta kalmak için ihtiyaç duyduğu mutlak enerjiden mahrum kalman anlamına geliyordu. Sürüyle küçük de olsa bir bağın olmalı. Bundan eminim çünkü eğer o da olmasaydı…” Natalie duraksayıp derin bir nefes alarak Anna’ya dikkatle baktı. “Eğer o küçük bağ da olmasaydı, şu anda hayatta olmazdın.”

“Yani… Gri Kanat’ın beni sürü bağından uzak tutması, ölümüne neden olabilir miydi?”

Natalie başını yavaşça salladığında Anna nefesinin kesildiğini hissetti.

Ailesinin onu hor gördüğünden haberdar olsa da nefretlerinin onu öldürecek kadar derin olduğu aklının ucundan geçmemişti.

Anna gözlerinin dolduğunu hissedince dikkatini dağıtmak için dudaklarını kemirmeye başladı.

Onu hiç sevmemiş insanlar uğruna gözyaşı dökecek değildi. Anna bunun canını bu denli yakmasından nefret ediyordu.

“Anna, iyi olacaksın, tamam mı? Bize tam zamanında transfer olmuşsun çünkü vücudun tamamen yıpranmış hâlde. O son küçük enerji damlası seni ayakta tutmuş ama reşit olduğunda tamamen bir sürünün parçası olman gerekiyordu.”

“Neden? Peki bir sürünün ya da sürü bağının parçası olmayan kurtlara ne oluyor?” Anna kalbinin durulmaya başladığını hissetse de zihni hâlâ çelişkili duygularla doluydu.

“Hayatta kalan kurtlar olsa da zihinleri ortalama bir şekil değiştirenden farklı oluyor. Onlara yalnız kurtlar diyoruz. Normal bir şekil değiştiren ise bağdan gelen enerjiye ihtiyaç duyuyor. Bu enerji, sürü üyesini Alfa’ya ve onun aracılığıyla da sürünün diğer üyelerine bağlayan psişik bir bağlantıdır. Her üye bağlantıya enerji yükler, böylece herkese ve ayrıca bağa çok fazla katkıda bulunamayan genç ve savunmasızları yetecek kadar enerji kalır. Senin gibi sürü bağından mahrum kalan ya da hiç sürü bağı kurmamış bir kurt şekil değiştiren ya ölür ya da vahşileşir.”

Natalie net bir ses tonuyla bilgileri aktarırken Anna’yı dikkatle izleyip tepkisini ölçüyordu.

“Yani ben de vahşileşebilir miydim?”

Natalie’nin anlattıklarını sindirmeye çalışan Anna’nın sesi kısıktı ve tüm bunların uzun zaman önce öğrenmesi gereken bilgiler olduğunun farkındaydı.

“Hayır.” Natalie elini uzatıp Anna’ya dokunmak için ondan izin beklerken Anna başını onaylarcasına salladı.

Şifacı Anna’nın omzuna rahatlatırcasına elini koyarak onu usulca sıktı.

“Ramak kalmıştı Anna. Buraya gelmemiş olsaydın, vahşileşecek kadar uzun süre hayatta kalabileceğini sanmıyorum.”

Anna yere bakıp bacaklarını örten beyaz battaniyeyi kavrayarak parmaklarının arasında sıkıştırmaya başladı.

Uzun bir süre sonra Natalie ayağa kalkıp hastasına gülümsedi.

“Bununla ilgili daha sonra konuşuruz. Şunu kolundan çıkaralım da seni temizleyip giydirelim. Zach gelmek üzeredir.”

Konuşurken Anna’nın kolunu kavrayıp serumu sabitleyen bandı hızla çıkardı.

Anna irkilse de sebebinin acı mı yoksa şifacının Alfa’dan bahsetmesi mi olduğunu anlayamadı.

Natalie işini bitirdiğinde, Anna oldukça bitkin hissederek yavaşça yataktan kalktı.

Ama birkaç adım attığında gücünün geri gelmeye başladığını hissetti.

Eskisinden bile daha güçlü hissetmeye başlamıştı, bu yüzden aklından tam olarak ne geçtiğini anlayacağını umarak sorgulayan gözlerle Natalie’ye baktı.

“Artık sürü bağlantımız seni mahrum kaldığın tüm enerjiyle ve daha fazlasıyla beslediğine göre, büyük olasılıkla eskisinden daha güçlü ve yetenekli olacaksın. Bağlılık töreninin sana bu denli ağır gelmesinin nedenlerinden biri de buydu, vücudun tüm enerjiyi aynı anda kaldıramayınca saldırıya karşı kendini kapattı.”

Anna başını salladıktan sonra revirin diğer tarafındaki banyoya gitti.

Anna duştan sonra, Natalie’nin ona verdiği düz siyah tişörtle siyah kargo pantolonunu giydi.

Dişlerini fırçalarken aynada kendini gördüğünde yüzünü buruşturdu.

Hem göz altlarında koyuluklar vardı hem de rengi atmış teniyle neredeyse hastalıklı görünüyordu.

Anna parmaklarını ıslak saç tellerinden geçirerek düğümlerini çözmeye çalıştıktan sonra dağınık bir topuz yaptı.

Sonunda diğer odaya dönüp etrafı incelemek için duraksadı.

Burada ne pencere ne de herhangi bir doğal ışık kaynağı vardı. Anna duvarların üzerine gelmeye başladığını hissetti.

Yüzünde ferah bir esinti hissetmek, ağaçların kokusunu almak ve ayaklarının altındaki çimenlerin üzerinde gezmek istiyordu.

Boğazı düğümlenen Anna şifacıya dönerek nasıl hissettiğini anlattı. Natalie anlayışla başını salladı.

“Koşuya çıkıp şekil değiştirmen gerekiyor. Buraya geleli altı gün oldu, hiç kurt formuna geçtin mi?”

Anna başını iki yana sallayınca Natalie’nin yüzü sertçe gerildi.

“Bedenlerimizin dönüşmeye ihtiyacı var, bu bizim için hayati. Söylediğin kadar uzun süre enerjiden mahrum kaldıysan, bu hem insan hem de kurt formundaki güç seviyeni düşürmüş olmalı ve kurtlar insanlardan çok daha fazlasına ihtiyaç duyar.”

“Bu değişim ihtiyacını azaltmış olabilir ama bu kesinlikle iyi bir şey değil. Kurt ve insan ayrı varlıklar değildir. Birini kaybedersek diğer hayatta kalamaz. Zach’le görüştükten hemen sonra dışarı çık, tamam mı? Bu sana iyileşmen için her şeyden çok yardımcı olacaktır.”

Natalie usulca gülümseyerek ciddi sözlerinin etkisini azaltmaya ve ne kadar endişeli olduğunu göstermeye çalıştı.

“Anna şimdi koşuya çıkabilir, ben ona eşlik ederim.”

Derin bir ses Anna’nın ruhunun her zerresini doldururken, Anna keskin bir nefes alınca sandal ağacı ve narenciye kokusu diğer duyularının önüne geçti.

Anna kalbinin delicesine attığını hissederken kalp monitörüne o anda bağlı olmadığına şükretti.

Aynı zamanda diğer şekil değiştirenlerden hiçbirinin hızlı kalp atışlarını fark edecek kadar keskin işitme duyusuna sahip olmaması için dua etti.

Gerçi bu aptalca bir duaydı çünkü kalp atışını algılayacak kadar keskin duyulara sahip şekil değiştirenler olsa olsa Alfa ya da şifacı olurdu.

“Hey, Zach, çok hızlı geldin.” Natalie, Zach’e sırıttı. “Buraya kadar illa ki önünü keserler diye düşünmüştüm.”

“Kestiler zaten.” Zach şifacıya alaycı bir tavırla gülümsedi. “Onlara ilgilenmem gereken önemli bir mesele olduğunu söyledim. En yeni sürü üyemiz için oldukça endişelendim.”

Parlak mavi gözleriyle Anna’ya dönerken, dudaklarındaki gülümseme yerini koruyordu.

Anna onunla bir saniyeliğine göz göze gelince ürpermesiyle bakışlarını yere çevirdi.

Yalnızca onun değil, tüm sürünün karşısında bayıldığını hatırlayınca yanakları kızarırken, “Özür dilerim,” diye mırıldandı. “Ne olduğunu bilmiyorum.”

“Natalie beni bilgilendirdi. Gri Kanat’ın sana yaptıklarıyla ilgili Blake Williams’a iki çift lafım var ama bunu başka bir güne saklayacağım. Gel bakalım. Koşuya çıkmak için şifacıdan emir aldık.”

Sert ses tonu, Anna ona doğru bir bakış attığında yüzünde beliren ufak gülümsemeyle tezat oluşturuyordu.

İçinde bulunduğu durumdan bir çıkış yolu arayan Anna, bakışlarını Natalie’ye çevirdi ama şifacı Anna’ya cesaretlendirici bir tavırla gülümsemekle yetindi.

Alfa’yla koşuya çıkamayacak kadar savunmasız hissediyordu. Anna hayatı boyunca onun gibi biriyle karşılaşmamıştı.

Ondan yayılan güç ve otorite odayı doldurarak âdeta oksijeni emiyordu.

Zach dönüp belli ki Anna’nın onu takip etmesini bekleyerek odadan çıkınca o da hızla peşinden gitti.

Ona nihayet yetiştiğinde, uzun bacaklarına ayak uydurmak için yavaş tempolu bir koşu yapmak zorunda kaldı.

Zach bir dakika sonra Anna’nın kızarmış yüzüne bakıp alaycı bir ifadeyle gülümseyerek adımlarını kısalttı.

“Üzgünüm, herkesin benim kadar hızlı yürümediğini unutmuşum.” Anna omuzlarını silkip yere bakarak ayaklarına odaklandı.

Onun sessizliğinden huzursuz olmuyormuş gibi görünen Zach, mağara sistemi boyunca yanlarından geçen sürü üyelerini selamlıyordu.

Mağaranın girişine çıkan dik yokuşa ulaştıklarında Zach durup Anna’nın önden gitmesini bekledi.

Anna bunu, yukarı çıkarken takılıp düşeceğinden korktuğu için mi yoksa bayılacağını düşündüğü için mi yaptığını merak etti; böyle bir ihtimalde onu tutmaya hazır bekleyeceği belliydi.

Anna düşmeden yokuşun tepesine ulaştığında derin bir nefes alarak mağaradan çıktı.

Ciğerlerinin genişlemesiyle temiz hava zihnini arındırırken gözlerini kapattı.

Mağaradaki havalandırma sistemi son teknolojiye sahip olsa da hiçbir şey temiz havanın yerini tutamazdı.

Zach sessizce yanında dururken Anna onun bakışlarının yakıcılığını üzerinde hissedebiliyordu. Zach bir süre sonra düz beyaz tişörtünü başının üzerinden çekerek çıkardı.

Anna bir sürüde büyüdüğü için kurtların utanma duygusundan ne kadar yoksun olduğunu gayet iyi biliyordu.

Çıkarılmayan giysiler dönüşüm esnasında parçalandığı ve parçalanan giysilerin yerine yenilerini almak pahalı olduğu için, dönüşümden önce soyunmak yaygın bir uygulamaydı.

Hatta pek çok yavru kurt ilk yıllarını çıplak geçirirdi, çünkü beş yaşına kadar dönüşümlerini kontrol etmek neredeyse imkânsızdı.

Anna yanındaki cüsseli adama odaklanmamak için zihnini gereksiz bilgilerle doldurmaya çalışsa da sonunda kendini tutamayıp meraklı gözlerle ona baktı.

İlk dikkatini çeken, muhtemelen dışarıda tişört giymeden çok zaman geçirdiği için kolları kadar bronzlaşmış geniş göğsü oldu.

Beyaz kıvırcık kıllarla kaplı göğsünün oldukça kaslı olduğunu fark etti.

Anna, karın kaslarının üzerinden aşağıya, göbek deliğini geçip mavi kot pantolonunun bel bandına doğru küçük bir çizgi hâlinde inen beyaz tüyleri bakışlarıyla takip etti.

Zach’in iri ellerinin kot pantolonunun düğmesine uzanışını izlerken yutkundu.

Beyni ona bu güzellikten gözlerini kaçırması için bağırsa bile, tüm vücudu donmuş gibi gözleri hâlâ düğmeden ayrılmayan parmaklarına sabitlenmişti.

Anna uzun bir anın geçtiğini fark edince bakışlarını yukarıya çevirip parlak mavi gözlere odaklandı.

Tamamen hareketsiz duran Zach ona bakıyordu. Anna onu izlediği sırada, Zach tek kaşını havaya kaldırırken dudaklarının kenarında ufak bir sırıtma belirdi.

Kurt sürülerinde utanç tabusu olmayabilirdi ama bu Alfa’nız soyunurken ona aval aval bakmaya kadar gitmezdi.

Yüzünün alev aldığını hisseden Anna hızla arkasını dönüp Zach gözden kaybolana kadar durmayarak açıklığın ortasındaki kayaya doğru ilerledi.

Bir süre sonra hışırtılar duyunca Zach’in kalan kıyafetlerini çıkardığını anladı.

Elektrik akımının uğultusuna benzeyen bir ses duydu.

Sadece yarım saniye sürse de Anna Alfa’nın dönüştüğünü biliyordu.

Anna derin bir nefes alarak tişörtünün eteklerini tutsa da onu çıkarmadan önce gözlerini kapatıp kurdunu bulmak için tüm konsantrasyonunu ruhuna yönlendirdi.

Düşüncelerini dönüşmeye yönelterek; kemiklerinin kırılıp değiştiğini, derisinden kürkünün uzadığını, dişlerinin sivri köpek dişlerine evirildiğini ve duyularının keskinleşip insan benliğinin sunabileceğinden daha iyi hâle geldiğini hayal etti.

Bir dakikadan fazla zaman geçtikten sonra Anna insan gözlerini açmasıyla vücuduna yayılan ani üzüntü onu neredeyse boğarken, başını hayal kırıklığı içinde yana yatırdı.

Derin bir nefes aldıktan sonra dönüp Zach’i bıraktığı yere doğru ilerledi.

Şimdi Zach’in yerinde oldukça büyük bir kurt duruyordu.

Kurdun başı Anna’nın omuzlarıyla aynı hizadaydı ve bedenini kaplayan kürkü insan saçıyla hemen hemen aynı tonda, griden çok beyaza daha yakındı.

Kurt formunda daha parlak maviye dönmüş gözleri Anna’yı sorgulayan bir ifadeyle izliyordu.

Anna başını mahcup bir tavırla iki yana sallayıp yere bakarak, “Özür dilerim,” diye mırıldandı.

Çok kısık sesle konuşsa da kurdun bunu duyabileceğini biliyordu.

“Denedim. Çok uzun zamandır dönüşemiyorum, artık bir kurt olup olmadığımı bile bilmiyorum.”

Anna’nın gözleri yanarken kurt bir homurtu çıkarınca ağlamaya başladı. Zach onun yanına gidip iri gövdesini bacağına çarptı.

Anna bu beklenmedik hareket karşısında tökezleyerek geri çekilip Zach’in boynundaki kürke tutundu.

Muhtemelen onu bırakması gerektiğini biliyordu ama âdeta kendi iradesiyle hareket eden ellerini kürkünün içinde gezdirmeye başladı.

Rahatlamaya başladığını hissederken daha ne olduğunu anlamadan, iri kurdun yanında dizlerinin üzerine çöküp kollarını ona olabildiğince sardı.

Kurdun ıslak burnu onun omzuna doğru sokulunca Anna iç çekti.

Fiziksel dokunuş türleri için çok önemli olsa da eski sürüsünde kimse ona karşı fiziksel olarak şefkat göstermemişti.

”Dönüşme konusunu sonra konuşuruz.”

Zihninde duyduğu sese inanamayan Anna aniden geri çekilerek şok içinde Zach’e baktı.

Zach delici mavi gözlerini kırpmadan ona bakıyordu.

”Sürü olmanın bir parçası da böyle konuşabilmektir. Gri Kanat’ın bir parçası olduğun için birçok şey kaçırmışsın. Şimdi, yapmamız gerektiği gibi yürüyelim.”

Zihninde yankılanan ve kendisine ait olmayan ses yüzünden hâlâ tedirgin hisseden Anna başını onaylarcasına salladı.

Ayağa kalksa da yanında yürüyen Zach’in kürküne geçirdiği elini çekmedi. Ona nasıl bu kadar rahat hissettirdiğini sorgulamayı bıraktı.

Tek bildiği, kendini uzun zamandır böylesi güvende hissetmediğiydi ve bunun nedenini çok fazla düşünerek bu histen kopmaya hazır değildi.

***

Yaklaşık bir saat boyunca ağaçlarla çalıların arasından dolanarak yürüdüler.

Anna, kurdun onun insan adımlarına ayak uyduran uzun bacaklarına her baktığında gülümsüyordu. Zach bu hâliyle neredeyse komik görünüyordu.

Anna elini onun kürküne sıkıca dolamıştı ve Zach elini çekmesini istemediği için minnettardı.

Bir süre sonra ağaçların arasında mola verdiler. Anna, beş gün önce kenarında oturduğu uçuruma ulaştıklarını fark etti.

Anna sonunda elini Zach’in kürkünden çekerek uçurumun kenarına, Mitch’le tanıştığında oturduğu yere oturdu.

Kurdun kıpırdadığını duyması üzerine sırtının hemen arkasında onun sert ağırlığını hissetti.

Anna sırtını ona yasladıktan sonra uzun bir süre ikisi de hiçbir şey söylemeden öylece oturmaya devam etti.

Anna’nın aklını kurcalayan pek çok soru olsa da önündeki sonsuz dünyaya bakarken sessizliği bozmak istemiyordu.

Ardında bıraktığı küçük dünyayı düşündü. Gri Kanat Sürüsü’nün ona yaptıklarının vahametinin tüyler ürpertici bir yolla farkına varmış ve bu durum kafasını karıştırmıştı.

Madem Gri Kanat onu sadece sürüden değil, şekil değiştirenlerin dünyasından da uzaklaştırmaya bu kadar niyetliydi, Alfa Black neden onun Gümüş Nehir Sürüsü’ne transfer olması için ısrarcı olmuştu?

”Ben de aynı şeyi merak ediyordum.”

Zach’in kafasının içindeki sesini duyunca Anna düşüncelerinden sıyrıldı. Omzunun üzerinden ona baktı. Kapalı gözleri ve patisinin üzerine koyduğu başıyla vücudunu tamamen ona yaslamıştı.

”Seni bir silah olarak kullanmayı planlıyor olabilirler.”

Anna kaşlarını çatıp vücudunu tamamen Zach’e dönecek şekilde çevirerek dizlerinin üzerine oturdu. Zach ne kımıldadı ne de gözlerini açıp ona baktı.

“Daha dönüşmeyi bile beceremezken nasıl bir silah olabilirim?” Anna bir kez daha boğazının düğümlendiğini hissetse de bu sefer gözyaşlarına karşı koydu.

Hâlihazırda Alfa’nın gözünde zayıf olduğu için, durumu daha da kötüleştirmek istemiyordu.

”Senin zayıf olduğunu düşünmüyorum.” ~Zach başını patilerinden kaldırarak dönüp ona baktı.

”Yine de sana düşüncelerini daha iyi engellemeyi öğreteceğim. Tüm düşüncelerini neredeyse canlı yayın yapıyorsun.”

Zach’in söylediklerini anlaması biraz sürse de onun ne dediğini fark edince nefesi kesilirken yanaklarının yeniden yanmaya başladığını hissetti.

Hayatı boyunca aynı gün içinde hiç bu kadar kızarmamıştı.

“Yani düşündüğüm her şeyi duydun mu?” Bir kurt sırıtabilseydi, Zach o anda sırıtıyor olurdu. Ona resmen sırıtıyor gibi gülümsüyordu.

”Aynen öyle. ‘Güzellik’ kısmını gerçekten sevdim, ama güzelden ziyade sert yakışıklıyı tercih ederim.”

Anna homurdanıp ayağa fırlayınca ondan uzaklaşıp ağaçlara doğru yürümeye başladı.

Yine de aptal kurttan ne kadar uzaklaştığının bir önemi yoktu. Onun kahkahalarının hâlâ kafasının içinde yankılandığını duyabiliyordu.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok