Alfa'nın Çağrısı: Final - Kitap kapağı

Alfa'nın Çağrısı: Final

Bianca Alejandra

0
Views
2.3k
Chapter
15
Age Rating
18+

Summary

Kutsal Şehir'e yapılan yıkıcı bir saldırının ardından, Caspian ve Adele kendilerini beklenmedik bir görevle sorumlu bulurlar. Bu sırada Lyla ile Sebastian, Ay Tanrıçası'nın sırlarını ortaya çıkarmak için esrarengiz ve zengin Arthur Amca ile güçlerini gönülsüzce birleştirerek tehlikeli bir maceraya atılırlar. İki çift tehlikeli bölgelerde ilerleyip ele geçirilmesi zor bir düşmanla yüzleşir. Mercer onları sonsuza dek yok etmenin bir yolunu bulmadan önce gerçeği ortaya çıkarmalıdırlar.

Yaş Sınırı: 18+

Fazla göster

Sonun Başlangıcı

LYLA

Gösterişli Ferrari'ye yaklaştığımızda Sebastian elimi sıkıca kavradı. Bu aleni zenginlik gösterisi karşısında başımı salladım. Sebastian'ın amcası Arthur zenginliğini sergilemekten çekinmeyenlerdendi.

Arthur Ferrari'nin ön tarafına oturup Sebastian'a sırıttı. "Bin bakalım, Cüce. Bir maceraya çıkıyoruz."

Sebastian, "Seninle buluşmam için bana mesaj attığında da böyle demiştin," diye homurdandı.

Kapıyı açtığında kaşlarını çattı.

Arthur kaşlarını kaldırıp, "Bir sorun mu var?" diye sordu.

"Lyla için yer yok," dedi Sebastian.

Omzunun üzerinden baktım, haklıydı. Sadece iki koltuk vardı. Arthur halihazırda koltuklardan birinde oturuyordu. Kaşlarımı çattım. Onlara katılmaktan beni alıkoymaya mı çalışıyordu?

"Gelmesi için ısrar ediyorsan kucağına oturabilir," dedi Arthur.

Sebastian homurdandıktan sonra geri çekilip bana baktı. "Sen ne düşünüyorsun?"

Sebastian'ın Arthur'la bensiz bir yere gitmesine izin veremezdim. Arthur Sebastian'ın amcası olabilirdi ama aralarında yıllar önce Sebastian'ın babasının neden olduğu pek çok husumet vardı.

Arthur'a güvenmiyordum.

Neyin peşinde olduğunu kim bilebilirdi ki?

Sebastian'a, "Kucağına otururum," dedim.

Sebastian tekrar elimi sıktı, arabaya bindik.

Arthur gaza basıp öyle bir sarsıntıyla fırladı ki kapı çarpıp kapandı. İrkilip âdeta yerimde sıçradım, bağırdım.

Ferrari'nin arka kısmına kaymak üzereydim ama Sebastian bileğimi tutup sertçe çekti. Arabanın içinde kayıp tekrar Sebastian'ın kucağına düştüm. Kolumuz bacağımız birbirine dolandı, göğsüne vurdum.

Arthur gülmeye başladı. Sebastian ile birlikte emniyet kemerini üzerimize çekmek için çabalarken bile yavaşlamadı.

Arthur'u tersledim: "Senin derdin ne be?" Pençelerim büyüyordu.

Arthur gülerek, "Canım, bu soruya cevap vermek için yeterli zamanımız yok," diye karşılık verdi.

Sebastian homurdandı: "Bir daha böyle bir şey yapmaya kalkarsan..."

Arthur Ferrari'yi yavaşlatıp bize baktı. "Ne yapacaksın, Cüce? Sürünün bana ihtiyacı var."

"Hayır, paraya ihtiyacımız var," deyip tersledim. Bu adamla uğraşmaktan başım ağrımaya başlamıştı bile.

"Para için de bana ihtiyacınız var. Eğer ölürsem, sahip olduğum her şeyin benim için dev bir anıt inşa etmeye gideceğini bilmelisin. Yeğenim ol veya olma, sen hiçbir şey alamazsın."

Sebastian gözle görülür bir şekilde dilini ısırdı.

İkimiz de Arthur'un sürüye veya bize bir şey vermesini beklemiyorduk.

Haklı olmasından nefret ediyordum. Ona gerçekten ihtiyacımız vardı, en azından şimdilik... Kraliyet Sürüsü bir süredir kötü durumdaydı. Daha yeni yeni toparlanmaya çalışıyorduk.

Arthur'un elindeki koz değerliydi, sürümüzün geleceği ona bağlıydı. Sebastian'ın göğsüne yerleşip ona rahatlatıcı bir öpücük verdim.

Luna olmak beklediğimden farklıydı ama Sebastian'ın Alfa olarak görevleri açıktı. Arthur sürüye yardım etmeye devam ettiği sürece Sebastian ona katlanacaktı.

Sonunda, "Peki nereye gidiyoruz?" diye sordum.

Arthur sırıttı. "Havaalanına."

Sebastian, "Ya ondan sonra?" diye sordu.

"Başka bir yere," dedi Arthur.

Sebastian ile birbirimize baktık. Aman Tanrım, bu uzun bir yolculuk olacaktı.

Bu defa ben, "Ne yapıyoruz biz?" deyip üsteledim.

Cevap vermedi.

"Bize söyleyecek misin?" diye yine sordum.

Arthur’un tekrar hızlanmasıyla bir kez daha Sebastian'ın gövdesine yapıştım. Güçlü kollarıyla belime sarıldı. Boynuma sokulduğunda gülümsedim.

Yolda son sürat ilerlemek düşündüğümden daha keyifliydi. En azından Sebastian ile yakınlaşmamıza bir bahane olmuştu.

Sonunda havaalanında durduk. Arthur arabadan inip bagajdan küçük bir valiz çıkardı.

Sebastian ile birbirimize baktık.

"Nereye gidiyoruz?" diye tekrar sordu.

"Kuzeye," diye yanıtladı Arthur.

Elimi Sebastian'ın elinin içine yerleştirip, "Yolculuğa çıkacağımızı bilseydik, valiz hazırlardık."

"Cücenin sevimli eşini getireceğini bilseydim, kendim için de güzel bir şey getirirdim," dedi Arthur.

Sebastian hırlarken Arthur kıkırdadı.

Arthur'a dönüp, "Eşimi kışkırtmayı komik bulman umurumda değil ama bize ne yaptığımız hakkında biraz bilgi vermen gerekiyor," dedim.

Arthur özel jetine ilerlerken kendisini takip etmemiz için el salladı.

Sonunda omuz silkti. "Peki, sanırım size biraz bahsedebilirim. Geçen sefer ilk Ay Tanrıçası'nın peçesini arıyorduk. Onu yok ettiğin için seni hâlâ affetmiş değilim."

Bana ters ters baktı. Yüzümü buruşturdum. Peçenin sahte olduğuna ikna olduğumdan, kanıtlamak için peçeyi takmıştım ama bir anda ellerimde yanıp küle dönmüştü.

Arthur bizi jetine götürürken, "İlk Ay Tanrıçası'nın sahip olduğu başka bir şeyi arıyoruz," diye açıkladı.

Sebastian, "Ne?" diye sordu.

Arthur başını salladı. "Henüz bunu söyleyemem. Bilmeniz gerektiğinde ne olduğunu söyleyeceğim."

SEBASTIAN

Arthur'un özel jetiyle uçarken Lyla kollarımda uyuyakaldı. Benimle daha fazla bilgi paylaşması için onu ikna etmeye çalıştım ama reddetti.

Onu daha iyi tanıyor olmasaydım, endişeli göründüğünü düşünebilirdim.

"Biraz uyumaya çalış, Cüce," dedi.

"Neden?" diye şüpheyle sordum.

Arthur Amca başını sallayıp, "Buna ihtiyacın olacak," diye karşılık verdi.

Lyla'nın veya benim haberimiz olmadan burada yapabileceği pek bir şey olmadığına karar verip eşim kollarımdayken uykuya daldım.

Piste indiğimizde Lyla'yla aynı anda uyandık. Pencereden dışarı bakarken esnedim. Etrafımız güzel dağlarla çevriliydi. Gözlerim büyüdü. Ne kadar uzağa uçmuştuk?

"Banff, Kanada'ya hoş geldiniz," dedi Arthur.

"Kanada mı? Burada ne işimiz var? İlk Ay Tanrıçası'nın sahip olduğu bir eşya neden burada olsun ki?"

Arthur, "Buna gerçekten cevap vermemi mi bekliyorsun?" diye sordu.

Gözlerimi devirip televizyonu açtım, haberlere bakmaya başladım. Dünyada olup bitenlerden haberdar olmak hoşuma gidiyordu.

Arthur, "Bunun için zamanımız yok," diye söze başlamıştı ki sonra birden sustu.

Lyla'nın nefesi kesildi.

Televizyonda Kutsal Şehir'den bir sahne vardı. Ay Tanrıçası'nın yaşadığı bazilika, bir taş ve ateş yığınına dönüşmüştü.

Ciğerlerim donmuş gibi hissediyor, nefes alamıyordum.

Arkasında alev alev yanan moloz yığını ile muhabir sahnedeydi. O konuşurken yangın sanki daha da alevlendi. "Bu sabah Kutsal Şehir'e yapılan saldırı sonucunda Ay Tanrıçası'nın tapınağı ile bazilika yerle bir oldu."

"Yok edildi," diye tekrarladı Arthur, sesinde garip bir ciddiyet vardı.

"Ay Tanrıçası hakkında hiçbir haber yok. Öldüğü sanılıyor," diye devam etti muhabir.

Arthur uzaktan kumandayı kaptığı gibi televizyonu kapattı.

"Ah, hayır," diye fısıldadı Lyla. Yanıma eğildiğinde onu kendime çektim. "Bunu kim yapar ki?"

"Mercer," dedim.

Lyla sertleşti. "Mercer... Haklısın, bunu o yapmış olabilir. Ay Tanrıçası'nı gücü için kullandı, tüm melezleri hapsetmeye çalıştı. Artık kendisini hapseden kişiden kaçtığına göre, ondan intikam almak istemesi beklenmedik bir durum olmaz."

Arthur'a döndüğümde yüz ifadesinde garip bir gerginlik sezinledim. Ona iyi olup olmadığını sormak için ağzımı açmıştım ki yüzünü çevirdi.

"Hadi gidelim," dedi.

Lyla ile birbirimize baktıktan sonra sessizce onu takip ettik.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok