Hata - Kitap kapağı

Hata

Linzvonc

Bölüm 2

JENNA

Kendime ne kadar çeki düzen verdiğim önemli değildi. Hala kırk üç yaşımın her dakikasını gösteriyordum.

Soluk mavi gözlerim, etrafına çizdiğim koyu renkli sürmenin arasından bana bakıyordu. Açık sarı saçlarım bukleler halinde omuzlarıma düşüyordu.

Saçlarımı orta uzunlukta tercih ediyordum, böylece ruh halime bağlı olarak toplu ya da açık kullanabiliyordum.

Ekose desenli bir ceket ve beli büzgülü pantolonum, kıvrımlı figürümü tamamlıyordu. Düşük yakalı üstüm göğüslerime görülmesi gereken bir hacim veriyordu.

Küçük göğüslerim olmasını umursamıyordum ama bazen ayak parmaklarımdansa burnuma daha yakın olmalarını diliyordum.

İç çekerek dudak parlatıcımı sürmek için öne eğildim ve yansımama hayran kaldım.

Johnny hala aramamıştı.

Jodie'ye mesaj attım ve bana Johnny'nin kanepede baygın bir fotoğrafını gönderip Gilmore Girls’ün üçüncü bölümünü izlerlerken uyuyakaldığını söyledi

El çantamı alıp ayaklarımı sahip olduğum tek stilettoya geçirirken dudaklarıma bir gülümseme yayıldı.

Anne gibi mi gözüküyorum?

Evet.

Gurur duymalıyım.

Etrafıma bir bulut oluşturarak parfümümü sıktım ve yansımama son bir kez daha baktım.

“Kendin ol,” diye fısıldadım, kendimi daha geniş bir gülümsemeye zorlayarak.

Keşke süper modellerle daha sık takılabilecek kadar kendime güveniyor olsaydım.

Asansör yolculuğum olaysızdı ve lobiye adımımı atar atmaz sol tarafımdaki bardan yumuşak bir caz müzik ile karşılandım.

Lobi akşam daha da güzeldi. Restorana, bara ve çıkışa giden yollar ince fenerler ve mumlarla aydınlatılmıştı.

Adımı çağıran bir ses duyduğumda restorana yönelmek üzereydim.

“Jenna!”

Grace’ti ve askısız lacivert elbisesinin içinde harika görünüyordu.

“Vay canına.” Yanına geldiğimde ıslık çaldım ve havadan öpücükler yolladım. “Harika görünüyorsun!”

“Selam, eski sevgilimi unutmaya çalışıyorum,” dedi Grace bana göz kırparak. “Muhteşem görünüyorsun. Tarzına bayıldım.”

Üzerinden dalgalar halinde yayılan alkol kokusu göz önüne alındığında şaşırtıcı derecede ayık görünüyordu.

“Bethany'nin migreni tuttu, bu yüzden bu gece bize katılamayacak,” dedi Grace kaşlarını kaldırarak. “Diğer herkes de geç kaldı. Hadi biz içelim, ne dersin?”

“Tabii.” Rahat bir nefes aldım. Geç gelen olmaktansa erken gelen olduğum için mutluydum. Bar, ilgileri bizim üzerimizdeymiş gibi görünen bir grup erkek dışında oldukça boştu.

“Adamlar muhteşem görünüyorlar, ha? Öteki cinsiyete ilgi duyuyor olmam ne büyük kayıp.” Ben içki ısmarlarken Grace gözlerini devirdi.

“Votka, limon ve soda alabilir miyim lütfen?”

Ben büyülenmiş halde bakınırken barmen başını salladı ve süslü bir bardak aldı.

“Sen bir votka kızısın!” Grace kıkırdayarak sırtını bara yasladı ve pencereden dışarı baktı.

“Öyleyim ama dürüst olabilir miyim? Aslında ben daha çok kahve kızıyım.”

“Evet? Kahve yerine votka içiyorum. Bir şekilde günü daha kolay hale getiriyor.”

Cevap vermek için ağzımı açtım ama buna nasıl cevap vereceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ciddi miydi?

“Hadi bir yere oturalım. Beylerin yakınına mı yoksa daha uzak bir yere mi?” Grace başını adamlara doğru eğdi.

“Burası iyi,” dedim Edward adındaki adam bakışlarını bana dikerken.

Muhtemelen seni asansörden tanımıştır salak. Arada bir bakıyor.

Belki ona annesini hatırlatıyorsundur.

Grace sırıtırken kahkahalarla homurdandım.

“İşte geliyorlar!”

Grace’in bakışlarını takip ettiğimde birlikte bize yaklaşan kızları gördüm, tüm parıltılı mücevherleri ve dar elbiseleriyle.

Ucuz görünmüyorlardı tabii ki. İyi görünüyorlardı.

“Selam millet!” diye seslendi Zara, beni yanağımdan öpmek için eğildi. “Biraz daha içki alacağım!”

Adamların bardaki arkadaşlarımıza katılması uzun sürmedi. Kahkahalarını görmezden gelerek dümdüz bir şekilde oturmaya devam ettim.

“Evliyim ama aman Allah’ım, gri takım elbiseli olanı gördün mü?”

Şaşkınlıkla arkamı döndüğümde kadınlardan birini, sanırım Tamara olan, Edward'a aval aval bakarken buldum. “Charlie Hunnam’a benziyor, sence de öyle değil mi?”

Edward'ın bakışları benimkilerle buluştuğunda votkamı yudumluyordum, Tamara tekrar konuşana devam etti. Sonsuza kadar sürecekmiş gibi hissettirmişti.

“Seni şanslı şeytan. Onu tanıyor musun?”

“Ne?” dedim neredeyse boğularak. Başımı salladım. “Hayır, ben sadece...”

Buraya doğru yürüyor.

Hayır, yürümüyor. Neredeyse bir Tanrı gibi su üzerinde süzülürcesine bize doğru geliyor.

“Jenna.”

Tamara arkamdan derin bir nefes aldı, saçlarını omzunun üzerinden atarken gözleri fal taşı gibi açılmıştı

“Selam, ben Tamara.”

Edward’ın bakışları ona kibar bir şekilde başını sallamadan önce kısa bir süre titreşti.

“Sana bir içki ısmarlayabilir miyim?”

Bu soruyu bana yöneltmişti ama ben başımı sallıyordum.

Ben evliyim.

Neden bana bir içki ısmarlamayı teklif ediyor?

Belki de eşcinseldir ve ben buradaki en az çekici kadın olduğum için benimle arkadaş olmaya çalışıyordur.

Midem bu fikirle biraz yatıştı ve gülümsedim.

“Hayır, teşekkür ederim. İçkim var.”

Gözleri boş bardağıma doğru kaydı. Anlamsızca güldüm.

“Votka, değil mi?” Bir cevap beklemiyordu, bara doğru giderken boş bardağımı kaldırdı.

Bunu yapar yapmaz dikkatleri üzerine çekti ve Zara’yı Edward’ı süzüp, kendini yelpazeliyormuş gibi yaparken yakaladım.

Zara bekardı ve tam Edward’ın tipiydi.

Zara'nın onunla ilgilenmesine izin ver.

“Senden hoşlanıyor,” dedi Tamara, bana dönüp sırıtarak. “Tanrım, onunla bir gece geçirmek için neler vermezdim.”

Edward barmenle şakalaşırken hafifçe gülümsedim, Zara'nın denemelerini tamamen görmezden gelerek.

Edward arkasını döndü ve dudaklarında öyle hafif bir sırıtışla bana doğru geldi ki neredeyse kendimi kaybediyordum.

“Votka, limon ve soda.”

Afalladım.

“Teşekkür ederim ama gerek yoktu,” dedim, Grace’in yanıma oturabilmesi için yer değiştirirken.

Zara göz kırpıp bara doğru ilerlerken ona dehşet içinde bakıyordum.

Tamara da onu takip etti ve beni baş başa bıraktılar… Bu adamla.

“Üzgünüm,” dedim, ondan biraz uzaklaşmak için kıpırdanarak. “Evliyim.”

Edward omuzlarını silkerek başını salladı.

“Sormamıştım.”

Yarım bir gülümsemeyle içkiyi dudaklarıma götürdüm.

Bu da ne demek?

“Kocam rastgele erkeklerin bana içki ısmarlamasına izin verdiğimi bilmek istemez.” O kıkırdarken ben gergince gülümsedim.

“O nerede?”

Soruş şekli sahipleniciydi.

“Kızımızla,” diye karşılık verdim, yerini bilmesini sağlayarak. “Bir ailem var.”

Edward gülümsedi, arkasına yaslanıp bana baktı.

“Benim yok. Bencilimdir. Kendime zaman ayırmayı seviyorum.”

“Evet, şey, anne olunca böyle bir lüksün kalmıyor.”

Kahretsin, ne diyorum?

“Ama buna değer,” diye ekledim aceleyle.

Edward beni duymuş ama tek kelime anlamamış gibi yavaşça başını salladı.

“Bir içki daha?”

Elimdeki boş bardağa baktım.

Bitirmiştim.

“Hayır,” diyerek başımı salladım, bana doğru tek kaşını kaldırırken. “Yemek yemem gerek.”

Zara bardan bizi dikkatle izliyordu. Çaresizce onu yanıma çağırdım.

Bu adam beni sarhoş etmeye çalışıyordu ve benim sarhoş olmaya hiç niyetim yoktu.

“Çok samimi görünüyorsunuz,” dedi Zara, yüzünde sorgulayıcı bir ifadeyle. “Birbirinizi tanıyor musunuz?”

Edward hiçbir şey söylemedi, ben gülüyordum.

“Hayır. Asansörde tanıştık, hepsi bu. Yakın zamanda yemek yiyecek miyiz?”

Zara, Edward'ı süzmekle çok meşguldü, bana dikkatini veremiyordu.

“Hamburger yapıyorlar,” dedi Edward bana bar menüsünü uzatarak.

“Ah. Biz çok aç değiliz. Akşam yemeğini atlamamızın bir sakıncası var mı? Edward'ın da dediği gibi barda atıştırmalıklar var.” Zara ricayla bana baktı, gözleri tekrar bara ve Edward'a döndü.

O anda telefonum çaldı. Yarıda kesildiği için minnettardım.

“Affedersiniz,” dedim ve ayağa kalkarken arkamdan Zara'yı duydum.

“Johnny mi? Selam söyle!”

“Selam,” dedim telefona nefes nefese. Johnny esniyordu.

“Selam bebeğim. Nasılsın? Üzgünüm önceki aramanı kaçırmışım. Gilmore Girls izlerken sıkıntıdan uyuyakalmıştım.”

Karnımdaki endişe kocamın sesini duydukça hafifledi.

“İyiyim. Akşamın ikinci votkasındayım,” dedim, Zara ve Edward'ın sohbet edişini görmek için geriye doğru bakarak.

İyi.

Bana bakmaya devam etmesinin dışında, bakışlarının bedenimde hafif bir şekilde gezindiğini hissedebiliyordum.

“Harika? Ben yatıyorum. Partinin keyfini çıkar tatlım. Seni özledim ama uyumam gerek. Yarın keman dersim var.”

Telefona kıkırdayarak duvara yaslandım.

“Ben de seni özledim.”

“Bu mola sana iyi gelecek. Keyfine bak. Seni seviyorum.” Johnny tekrar esnedi ve vedalaştık. Bara doğru ilerlerken huzursuzluğum geri geldi.

Zara ve Edward'la oturmamın imkânı yok.

“Ah, merhaba,” diye seslendi Grace bar taburesinden, çerez tabağını bana doğru iterek. “Aç mısın?”

Minnetle başımı salladım, bir avuç çerez kaptım.

“Yemek sipariş edecek olan var mı?”

Grace bana yüzünü ekşitti.

“Süper modeller? Yemek? Hayır.”

Zara süper model değildi ama her zaman diyetteydi.

“Ah.”

Yanındaki koltuğa kayarak bir içki daha ısmarladım.

Biraz rahatlamam gerekiyordu ve votka bana bu konuda yardımcı olacaktı.

Erkekler her zaman bardaki kızlarla konuşur. Sadece kibar davranıyordu hepsi bu.

Ama...

Bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum ve beni ateş basıyordu.

Aşağı taraflarımı.

Barın birinde genç bir adama karşı şehvet duyduğum gerçeğinden nefret ederek bacaklarımı birbirine kenetledim ve kendime lanet okudum. Gerçekten acınası bir durumdu. Bana bir gram ilgi göstermişti ve benim de hoşuma gitmişti.

Ah.

Bir saat sonra hala bardaydım ama bu sefer sadece Grace ile konuşmuyordum.

Thomas ve Fred de gelmişti ve bana işleriyle ilgili şeyler anlatıyorlardı.

“Demek zenginsin,” dedim, sonunda rahatlamış hissederek.

Tom gülüyordu, bize katılan Zara'ya bakıyordu.

“Patronum var. Fred'in bir patronu var.”

Kafam karışmıştı.

“Yani... Sen zengin değil misin?”

Thomas sırıttı.

“Neyi zenginlik olarak gördüğüne bağlı. Durumum iyi.”

“Peki ya Edward?” diye sordu Zara, başını sallayarak masaya geri dönmüştü. “Pek istifini bozmuyor.”

Sesi hayal kırıklığıyla doluydu ve bakışlarımdan kaçınıyordu.

“Evet, o da bizimle çalışıyor.” Ben barmenin beni fark etmesini denerken Thomas Edward’a el salladı.

“Affedersiniz. Bir hamburger ve patates kızartması alabilir miyim lütfen?”

Claire ve Tamara birbirlerine tiksinti dolu bakışlar atarken Grace bana kıkırdadı. Hannah ne yaptığımı umursamayacak kadar Fred'le konuşmakla meşguldü ama zaten artık umurumda değildi.

“Mayonezli,” diye ekledim barmen sırıtırken.

“Soğan halkası da olsun mu?”

O gülerken ben de güldüm.

“Hemen geliyor.”

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok