Lycan Vârisi - Kitap kapağı

Lycan Vârisi

A. Makkelie

Vahşi

Kurdunu dizginlemekte zorlanan Blake, “Nasıl olur da onu hemen elimizden kaçırırız?” diye hiddetle hırladı.

Ürperen Spencer ona suçlulukla baktı. “Dominic, sürüsündeki iki muhafızı öldürdüğümüzden beri bizi takip ediyor olmalı. Kızın kıyafetlerinin kokusundan onu bulduğunu tahmin ediyorum.

“Sence bunları hâlihazırda bilmiyor olabilir miyim?”

“Yani bu kız neden bu kadar önemli ki? O yalnızca bir insan.”

“Onunla ilgili bir şey var. Sürü tarafından esir alınmasının bir nedeni olmalı.” Yüz ifadesi değişti.

Spencer iç çekti. “Lütfen bana onun senin eşin olmadığını söyle.”

“Yalnızca kendi türümüzle çiftleşebileceğimizi biliyorsun, Spencer. Yani hayır, o benim eşim falan değil.”

Söylediğinde haklıydı. Bir kurt adam yalnızca kendi türüyle çiftleşebilirdi, başka bir türle çiftleşmesi ne duyulmuş ne de görülmüştü.

“Tabii. Onunla karşılaştığından beri sende bir hâller var. O senin eşinmiş gibi davranıyorsun.”

Blake Beta’sına baktı. “O benim eşim değil. Sadece onunla ilgili neyin farklı olduğunu bilmek istiyorum. Sürü kurallarına aykırı olduğu için, bir kurt sürüsü genellikle bir insanı tutsak almaz. Öyleyse onu esir tutarak neden risk aldılar?”

Spencer başını onaylarcasına salladı. “Başka bir mesele daha var. Onu ısırarak ağaçtan indirdim. Senin onu canlı istediğini bilmediğim için onu öldürmeye çalışıyordum.”

Vücudu öfke dolan Blake, Spencer’a dik dik baktı. “Ne yaptın sen?” Blake’in dönüşmesi an meselesiydi. Kemikleri kıpırdanmaya başlamıştı.

“Üzgünüm. Hayattaysa, onu sorgulamak için geri getirmenin bir yolunu bulmaya çalışacağım. Ama Dağ Çamı Sürüsü’nün evindeyse bu zor olabilir.”

Blake sakinleşmek için derin bir iç çekti.

“Bir yolunu bul işte. İçimden bir ses onun çok önemli olduğunu söylüyor. Ayrıca Karaağaç Sürüsü’nden de bir şeyler öğrenmeye çalış. Belki onun kim olduğunu bulmamıza yardımcı olabilecek bir şey bırakmışlardı.”

Spencer başıyla onaylayıp uzaklaşmak için döndü.

“Ayrıca Spencer.”

Spencer arkasına dönüp Alfa’sına baktı.

“Bir daha sakın bir insanı ısırayım deme. Yoksa seni bin pişman ederim.” Tepeden tırnağa titreyen Spencer uzaklaştı.

”Karşı koyma Kiara! Kurdunun yaşamasını istemiyor musun?” Babası kolunu tutup onu ısırdı. Zehir damarlarından akarken Kiara acı içinde çığlık attı.

Yere düşünce ağlayan annesine baktı. Babası, “Bu son deneme, eğer yine işe yaramazsa…” derken duraksadı.

”Eğer işe yaramazsa, o artık kızımız olmayacak. Yetim bir insan olacak.” Kiara’nın tüm bedeni değişmeye başlarken, annesi daha şiddetle ağlıyordu.

Tüm kemiklerinin kırıldığını hissediyordu. Omurgası ortadan bükülürken…

Hastane yatağındaki Kiara çığlık atarak doğruldu. Altındaki yatağın teriyle sırılsıklam olduğunu ve kalbinin göğüs kafesini zorlayarak attığını hissedebiliyordu.

Ailesi ve ona yaptıklarıyla ilgili ilk defa rüya görüyordu.

Normalde sürüsü ve ona yaptıklarıyla ilgili kâbuslar görse de ailesiyle ilgili hiç görmemişti.

Sakinleştikten sonra etrafına bakınınca tek başına olduğunu gördü. Acı içinde yavaşça yataktan kalkıp kapıya doğru yürüdü. Sahiden bu kadar aptal olabilirler miydi?

Yavaşça kapının kolunu tutup kapıyı iterek açtı. Kapı sessizce açılınca boş bir koridor gördü. Yavaşça revirden dışarı çıktı. Hakikaten etrafta kimsecikler yoktu.

Şans bu şanstı!

Koridorda hızla yürüyerek sürü evinin merkezine geldi. Bir tarafta koltuklar ve bir langırt masası, diğer tarafta ise daha önce hiç görmediği kadar büyük bir masa vardı.

Buradaki sürü büyük bir sürü olmalı. Arkasından duyduğu sesler üzerine düşünceleri bölündü. Kiara koltuklardan birine doğru koşup onun arkasına atladı.

Yaralı bacağının üzerine düşerek sertçe yere yapıştı. Çığlık atmamak için dudağını ısırarak dinledi ama konuşmayı kesmişlerdi.

Kahretsin.

Gözlerini kapatarak kalp atışına odaklandı. Gözlerini birkaç saniyeliğine kapattığında kalp atışları neredeyse durana kadar yavaşlayınca bunu korumaya özen gösterdi.

Birkaç dakika sonra birileri tekrar konuşmaya başladığında sesler yavaşça uzaklaştı. Kiara kalp atışları tekrar normale dönünce gözlerini açtı.

Bunu sürüde öğrenmişti. Çünkü daha fazla işkence edemeyecekleri kadar güçsüz görünüyorsa, bazen onu yalnız bırakırlardı.

Sırf ona eziyet ve işkence etmekten zevk alabilmek için onu mümkün olduğunca hayatta tutmak istiyorlardı.

Bacağına bakınca ısırığın olduğu bölgede beyaz eşofman altının koyulaştığını gördü. Yine de bunun için endişelenecek zamanı yoktu. Başını kaldırıp koltuğun üzerinden bakınca yine tek olduğunu gördü.

Yavaşça kapıya doğru yürüyüp şansını denediğinde şansı yine yaver gitti. Görünüşe göre burada kapı kilitleme huyları yoktu. Yağmur yağıyor olsa da aldırış etmedi.

Tek derdi buradan kurtulup insanların yanına giderek nihayet özgür olmaktı.

“Haydutları alt edemedik ama yakaladığımız iki kişi bir şeyler biliyor olmalı. Onları bir an önce sorgulamalıyız.”

Dikkati dağılan Dominic başını onaylarcasına salladı.

“Nic, sen iyi misin?”

Beta’sına bakan Dominic tekrar başını salladı.

“Kızı düşünüyorsun, değil mi?”

Dominic derin bir iç çekti. “Onda anlamlandıramadığım bir şeyler var.”

“En azından adını ve insan olduğunu biliyorsun.”

“Bu bilgilerle hiçbir yere varamam, Zack. Onun haydutlar tarafından neden esir alındığını bilmek istiyorum. Ondan ne istiyorlardı? Doktor yaralarının bir kurt tarafından verildiğini söyledi. Yani ona işkence etmiş olmalılar.”

“En azından onu ısırmadıklarını biliyorsun, yoksa şimdiye kadar vahşi bir kurda dönüşmüş olurdu.” Kalakalan Dominic fal taşı gibi gözlerle Beta’sına baktı.

“Isırılmıştı… Bacağından! Bir kurt onu ısırmıştı!” Sinir bozukluğuyla homurdandı. “Ben aptalın tekiyim!” Arkasını dönüp ofisinin kapısını açtı.

İşte oradaydı.

Kızın kanının kokusunu bir kilometre öteden alabiliyordu. Kiara kapıyı açıp sağanak yağmura aldırış etmeden dışarı koşmaya başladı.

Dominic korkulukların üzerinden atlayarak havada kurda dönüştü. Yırtılan kıyafetleri yere düşerken kapıya doğru koştu.

Kiara arkasında şiddetli bir çarpma sesi duydu. Arkasını döner dönmez siyah bir kurdun ona doğru koştuğunu gördü.

Dominic.

Kiara’nın orada kalmaya hiç niyeti yoktu. O yüzden var gücüyle koşmaya devam etti. Ondan daha hızlı olması imkânsız olsa da şansını denemek zorundaydı!

Orman bir insan için koşmaya elverişli değildi ama başka bir seçeneği yoktu.

İçinden geçebileceği kadar büyük ve boyundan çok daha uzun çalılıklara doğru koştu. Çalılıkların etrafından dolaşırsa, yakalanması an meselesi olurdu.

Ya şimdi ya hiç.

Çalılıkların arasına dalarak bir sürü sıyrıkla çalılığın diğer tarafından kendini yere attı. Kiara arkasına baktığı anda Dominic’in atladığını gördü.

Dominic de en az onun kadar, hatta belki daha da iriydi. Kiara hızla ayağa kalkıp tekrar koşmaya başladı. Dominic’in yere inerken uluduğunu duydu.

Dayanılmaz bir acı içinde olduğu için yakalanacağını biliyordu. Yan tarafına bakınca bir mağara olduğunu gördü. Hiç düşünmeden oraya yöneldi. Dominic’in nefesi ensesindeydi.

Kalan gücüyle kendini bir kez daha zorlayarak mağaranın içine doğru koştu. Mağaranın içi zifiri karanlık olduğu için nerede olduğunu göremiyordu.

Bir adım daha attığında, büyük bir deliğin içine düşerek suya düştü. Etrafına bakınca suyun altında cılız bir ışık gördü. Bu sırada Dominic’in ulumasını duydu.

Kiara derin bir nefes alarak suya daldı. Gittikçe daha da parlaklaşan ışık dışında hiçbir şey göremiyordu.

Bir deliğin içinden yüzerek geçince bir gölde olduğunu fark etti. Hızla yüzeye doğru yüzerek nefes nefese suyun üstüne çıktı.

Kıyıya çıkarken yağmur yağmaya devam ediyordu. Dominic’in nerede olduğunu bilmemesine rağmen dizlerinin üzerine çökerek nefes almaya çalıştı. Tüm vücudunda acı hissederken kaçmaya daha fazla devam edemeyeceğini biliyordu.

Spencer’ın ısırığının tesiri işlemeye başladığında vücudunun değiştiğini fark etti. Dominic’in onu bulamayacağını umarak uzanıp babasının deyimiyle, “dönüşüm hatasının” gerçekleşmesini bekledi.

Kemikleri kırılarak dönüşüyordu. Kiara bu sırada bir dal parçası alıp dişlerinin arasına yerleştirdi. Ne olursa olsun çığlık atamazdı. Bağırdığı anda onu bulurdu.

Kırılan kemiklerin sesi Dominic’e onun hangi yöne gittiğini söylemeye yeterliydi. Dominic tam olarak ne olduğunu biliyordu. Kız bir vahşiye dönüşüyordu.

Isırılan bir insan kurt adama dönüşmezdi. Bu yalnızca insanların arasındaki bir efsaneden ibaretti.

Isırılan bir insan ne kurt ne de insan olan, ikisinin arasındaki vahşi bir yaratığa dönüşürdü.

Bu vahşi yaratıklar önlerine çıkan her şeyi öldürürdü. Onları ise yalnızca bir kurt öldürebilirdi.

Dominic’in onu kurtarmak için yaptığı onca şeyden sonra, Kiara pervasızca bir vahşiye dönüşemezdi. Dominic buna izin veremezdi. Ondaki farklılığın ne olduğunu öğrenmeliydi.

”Neden kaçtı?”

”Çok kötü badireler atlattı. Burada olmak istemiyor.”

”Ona orada güvende olmayacağını söylemiş olsan da o kaçmayı seçti. Belki de Blake onu delirtmiştir.”

”Kapa çeneni, Mike. Kız sadece korkmuş. Kurt Blake tarafından işkence gördü. Elbette başka bir kurt sürüsüyle kalmak istemeyecek. Dönüşmeden önce onu bul.

Mike kırılan kemiklerin sesine doğru koşmaya devam ederken bir göle yaklaştığını gördü. ” Neden çığlık atmıyor? Canı inanılmaz acıyor olmalı.”

”Bilmiyorum.”

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok