Tam Bir Sürtükmüşüm!  - Kitap kapağı

Tam Bir Sürtükmüşüm!

Emily Ruben

0
Views
2.3k
Chapter
15
Age Rating
18+

Summary

Lacey Jones iki ay komada kalır. Uyandığında son iki yıllık hafızası silinmiştir! Bu iki yılda okulun en ezik kızıyken en popüler kızı olduğunu, vücudunun olgunlaştığını ve iki yakışıklı erkekle aynı anda çıktığını öğrenir. Ancak tüm bunları tam bir sürtük gibi davranarak kazanmıştır. Hayatındaki insanlar arasında tek farklı olan Finn'dir. Lacey'in gerçek yüzünü sadece o bilir.

Lacey, koma sonrası eline hayatını düzeltme fırsatı geçmişken bunu değerlendirecek mi? Yoksa sürtük gibi davranmaya devam edip yakışıklı erkek arkadaşı Derek'le birlikte olmayı sürdürecek mi?

Yaş Sınırı: 13+

Fazla göster

Bölüm 1: Hoş Geldin Kafa Karışıklığı, Kendi Evindeymiş gibi Davran

Kendime geldiğimde aklıma gelen ilk soru, “Neden?” oldu.

Hâlâ sadece karanlığı görürken yüksek sesle ve tekrar tekrar aynı soru yankılandı. Başım pamukla doluymuş gibi hissediyordum. Göz kapaklarım adeta bir ton ağırlığındaydı. Onları açmak için tüm irademi kullanmaya çalıştım ama elimden çırpınmaktan başka bir şey gelmedi.

Kulaklarım bana gelen farklı seslerle çınlıyordu. Çığlıklar. Ağlamalar. Işık. Kör edici bir ışık.

Bana ne oldu?

“Lacey? Lacey, beni duyabiliyor musun?”

Benimle mi konuşuyorlardı?

Cevap vermek için ağzımı açmaya çalıştım ama hareket edemedim. Bir el göz kapaklarımı açtı. Gözüme gelen ışık kör ediciydi.

“Bilinci yerinde. Yavaş yavaş uyanıyor.”

Su. Suya ihtiyacım vardı.

Ağzım Sahra Çölü gibi kupkuruydu. Yutkunmayı bile beceremiyordum. Kafamı kurcalayan binlerce soru yetmezmiş gibi bir de baş ağrısı beni öldürüyordu. Bugün günlerden neydi? Neredeydim ben? Neden her yerim bu kadar çok acıyordu? Neden gözlerimi açamıyordum?

“Lacey, beni duyuyorsan elimi olabildiğince sert sık.”

Birinin elimi tutup benimle konuştuğunu hissettim.

“Lacey, hadi elimi sık balım.”

En ufak bir sıkma hareketi yapmak için tüm gücümü harcadım. O sırada daha fazla çığlık ve ağlama sesi duydum. Hâlâ hiçbir şey göremiyordum.

Her şey acıyordu, her şey çok gürültülüydü. Kulaklarım çınlıyordu. İçimde oluşan karmaşayla çığlık atmak istiyordum ama elimden gelen hiçbir şey yoktu.

Böylece gözlerimi kapattım ve beni kollarını açmış karşılayan tatlı bilinçsizliğe daldım.

***

“Henüz uyanmadı mı?”

Eğer yapabilselerdi, o tanıdık kafa karışıklığı hissi beynimi ele geçirirken kaşlarım çatık bir şekilde birbirine düğümlenirdi. Başka sesler. Boğazım. Boğazım tıpkı bir zımpara kağıdı gibi kuruydu.

Göz kırpmaya başladığımdan beri bazı fonksiyonlarımı yeniden kazanıyor gibiydim. Önce ağır ağır, sonra hızla düzeliyorlardı.

Hadi, aç gözlerini!

Işık ilk başta çok parlaktı. Normalde de yapacağım gibi elimin tersiyle gözlerimi korumak istedim ama kollarımı çok fazla hareket ettiremiyordum, bu yüzden sadece göz kırptım.

“İnanamıyorum! Hemen doktoru çağırın! Lacey! Beni duyabiliyor musun, bitanem?”

Bir gölge kör edici ışığı gözlerimden saklamıştı. Görüşüm netleştikçe rahatlayarak iç çektim. Karşımdaki minyon bir kadın figürüydü.

Uzun kahverengi saçları sırtından aşağı dökülüyordu ve bana bakarken yüzünün her yerinde endişe okunuyordu. Birazdan tanımadığım bir ses ondan çekilmesini istedi. Kör edici ışığa gölge olmak için başka bir figür minyon kadının yerini aldı.

Bu kez karşımdaki iri yarı, tuhaf beyaz giysili bir adamdı. Gözlerimi biraz daha kırpıştırırken cebinden bir şey çıkardı. Göz bebeklerim onu takip ederken küçük bir el fenerini göz bebeklerime tuttu.

Garip bir deja vu hissine kapıldım.

“Tekrar aramıza hoş geldin Lacey. Al, susamışsındır.”

Tam bir zihin okuyucuydu. Elinde bir bardak suyla bana yaklaştığında neredeyse sevinçten çığlık atacaktım.

İçinde nazikçe ağzıma yerleştirdiği bir pipet vardı. Kuru boğazım yavaş yavaş hayata dönmeye başladığında rahatlayarak suyu içmeye başladım. Bardağın tamamını bitirip hafifçe iç çektim.

“Bir bardak daha ister misin?” diye sordu. “Şimdi konuşabilir misin?”

Kendi ağzımdan çıkabileceğini bilmediğim garip, hışırtılı, derin bir ses “Evet, lütfen” diye cevap verdi.

Sonra daha fazla çığlık ve bağırış duyuldu ama nereden ya da kimden geldiklerini anlayamadım.

İri yarı adamın yardımıyla diğer bardak suyu da içtim ve tekrar konuşmadan önce birkaç kez boğazımı kaşıdım.

Kafa karışıklığı yeni en iyi arkadaşım haline gelirken sorular her geçen dakika daha hızlı ve daha öfkeli bir şekilde geliyordu. Hoş geldin kafa karışıklığı, kendi evindeymiş gibi davran.

“Neredeyim ben?”

Sesim hâlâ kısıktı ama yine de ilk seferden daha iyiydi.

“Lacey, hastanedesin. Ben Doktor Shaeffer.”

Hastane mi? Doktor mu? Ne haltlar dönüyordu?

“Ne?”

“Şu anda bunun senin için çok garip ve kafa karıştırıcı olduğunu biliyorum ama her şeyi açıklayacağım, tamam mı? Söz veriyorum. Fakat şu anda birkaç test daha yapmamız gerekiyor. Her şeyin yolunda gittiğinden emin olmalıyız.”

“Bunu benim için yapar mısın Lacey?”

Bu sefer kaşlarımı çatabilirdim. Ama yine de kısık bir “Evet” cevabı verdim. Doktor gülümsedi.

Tanıyamadığım insanları odadan çıkarttı. Sonra ayak parmaklarımı, bacaklarımı, kollarımı ve boynumu hareket ettirmemi istedi.

Her şeyi az da olsa hareket ettirebildiğimden emin olduktan sonra rahatlamış ve memnun görünerek iç çekti.

“Fiziksel olarak her şeyi hallettiğimize göre, zihinsel olarak da her şeyin yolunda olup olmadığını bilmem gerekiyor Lacey. Sana sadece basit sorular soracağım. Ama öncesinde biraz daha su ister misin?”

“Hayır, teşekkür ederim.”

Küçük not defterini alıp temiz bir sayfa açtı.

“Tam adın nedir?”

“Lacey Amanda Jones,” dedim.

“Nerede yaşıyorsun?”

Ağzımı açtım, cevap vermeye hazırdım ama hiçbir şey gelmedi.

Evimi, beyaz çitlerini, hâlâ tek boynuzlu pembe atlara takıntılı on yaşında bir kızmışım gibi dekore edilmiş odamı görebiliyordum... Ama adres neydi?

“En azından bana şehri söyleyebilir misiniz?” diye ısrar etti doktor.

İsim beynime doğru yol aldı. “Kirtland, Ohio!” Rahatlayarak haykırdım.

Doktor gülümsedi. “Güzel. Hangi yıldayız?”

“2013.”

Doktor gözlerini not defterinden kaldırdı, gülümsemesi kısa süre sonra yerini kaşlarını çatmaya bıraktı.

“Bunu benim için tekrar edebilir misin Lacey?”

“2013.”

Endişeyle dudağını ısırdı.

“Lacey, kaç yaşındasın?”

“On altı yaşındayım,” diye cevap verdim.

İki artı iki eşittir dört gibi bir şey olduğunu biliyordum ama bununla ilgili hiçbir şey hatırlayamıyordum.

Doğum günümü kutlamış mıydım? Ne tür bir pasta yediğimi ya da hangi hediyeleri aldığımı bile bilmiyordum, sanki ışık yılları uzaktaydı.

“Tamam... Gidip birkaç doktorla konuşmam gerekiyor Lacey, biraz daha dayan. Aileni çağıracağım, eminim onları görmek istiyorsundur.”

Ailem... Şimdi düşününce aklıma birkaç yüz geldi.

Odaya iki kişi girdi. Kırk yaşlarında görünen bir kadın yatağımın üzerine eğildi. Gözleri yaşlarla dolduydu. Saçlarımı okşamaya başladı.

“Lacey, canım benim, prensesim. Seni... seni kaybettiğimizi düşündük.”

Sonra hüngür hüngür ağlamaya başladı. Ben kaşlarımı çatmış ona bakıyordum. Bir parçam onun annem olduğunu biliyordu ama onunla olan anılarımız çok eskiydi. Kim olduğunu bilsem bile sanki bir yabancı gibiydi. Çok garip bir duyguydu.

Giderek daha fazla hıçkırırken bana sarılmak için bedenimi biraz kaldırdı, gözyaşları yüzünden aşağı akıyor ve bir kısmı boynuma düşüyordu.

“İyi misin? Hareket edebiliyor musun?” diye sordu, sesi biraz kısılmıştı.

“Tara, onu biraz rahat bırak,” dedi bir adam, kadını kolundan tutup benden uzaklaştırarak.

Bu babamdı. Onun benim babam olduğuna emindim. Ama annemle aynı hissi yaşıyordum. Sanki bir yabancıymış gibi hissediyordum.

“Nasıl hissediyorsun ufaklık?” diye sordu.

Onun da ağlamanın eşiğinde olduğunu duyabiliyordum. Bu kadarı artık çok fazlaydı.

Çığlık atıp kaçmak, bu kafa karışıklığı ve dehşet hissinden kurtulmak istedim ama yatağımda uzanmış, ailem olduğunu bildiğim iki yabancıya bakarak öylece kaldım.

“Kazadan bir şey hatırlıyor musun?” diye sordu annem, saçımın bir tutamını sanki küçük bir kızmışım gibi nazikçe kulağımın arkasına yerleştirerek.

Kaza mı? Neden bahsediyordu? Ne kazası?

Doğru ya. Hastanedeydim. Bunun bir sebebi olmalıydı.

Tanrım, beynim yavaş çalışıyordu.

“Hayır. Bana ne oldu? Neden buradayım?” Dehşet gözyaşları sonunda gözlerimden kaçmaya başlamıştı. Annem yanaklarımdan aşağı düşer düşmez göz yaşlarımı başparmağıyla sildi.

“Ah, Lacey, prenses kızım. Geçti artık. Artık iyisin.”

Gözlerim benimkini tutan eline takıldı. Kolumda tüplere uzanan iğnelerin olduğunu fark ettim. Çok korkunç bir manzaraydı. Gözlerimi kaçırdım.

“Bir kaza geçirdin evlat,” diye açıkladı babam.

“Araban... başka bir arabaya çarptı ve sen...” Gözyaşlarını tutabilmek için biraz başını kaldırdı. “Neredeyse ölüyordun ama sonra doktorlar seni hayatta tutmayı başardı ama şimdi... Şimdi uyandın ve bu... Bir mucize.”

Sonra o da ağlamaya başladı. Kalbim acırken tekrar çığlık atmak istedim. Bana hâlâ bir yabancı gibi geliyordu.

“Hiçbir şey hatırlamıyorum...” dedim korkuyla. “Ne kadar zamandır... Ne kadar zamandır buradayım?”

İki yabancı gibi gözüken insan, annemle babam bir an birbirlerine, sonra da bana baktılar. Gözleri acıma hissiyle doluydu.

“Evlat, iki aydır komadaydın.”

Şok içinde babama bakarken bir an için ciğerlerimden hava çekilmiş gibi hissettim. İki ay. Hayır. Bu imkansızdı. İki ay boyunca uyuyamazdım, değil mi?

“Doktor dedi ki... On altı yaşında olduğunu sanıyormuşsun...” diye başladı konuşmaya annem, sesi biraz emin değil gibiydi.

“Evet...” diye yanıtladım.

“Tatlım, on sekiz yaşındasın. Arkadaşlarınla verdiğin doğum günü partisini hatırlıyor musun? Derek sana elmas küpelerle güzel bir kolye almış ve seni yemeğe götürmüştü. Hatırladın mı?”

Derek mi? Derek de kim? Benim on sekiz yaşında olmamla ilgili o saçma konuşma da ne?

İki ay artı on altı, on sekiz etmez! Neler oluyordu böyle? Birden kendimi çok yorgun hissettim. Sadece hiçbir şeyin önemli olmadığı ve zihnimin bana oyun oynayamayacağı bir uykuya dalmak istiyordum.

Karışıklık, kaos, karmaşa sizi burada istemiyorum!

“Yorgunum,” diye fısıldadım. Göz kapaklarımın artık numara yapamayacak kadar ağırlaştığını hissediyordum.

“Elbette tatlım, hadi sen uyu. Bunu daha sonra konuşabiliriz. Seni çok seviyorum tatlım,” diyen annem burnunu çekti.

Gözlerimi kapattım ve tekrar uykuya daldım. Sonunda beynimin aşırı yüklenmesini durdurdum.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok