CEO'nun Mükemmel Teklifi - Kitap kapağı

CEO'nun Mükemmel Teklifi

Kimi L. Davis

0
Views
2.3k
Chapter
15
Age Rating
18+

Summary

Hasta kardeşine bakmakta zorlanan bir garson, reddedemeyeceği bir teklif alır. Zengin ve otoriter bir CEO kendisi ile evlenip bir yıl içinde bir varis verebilmesi karşılığında, ona her yıl için bir milyon sterlin ödeyecek ve kardeşinin ihtiyacı olan ameliyatın masraflarına yardım edecektir. Peki, şatoda süreceği hayat tam bir işkence mi olacaktır yoksa mutluluğu mu bulacaktır? Kim bilir, belki de aşkı?

Yaş Sınırlaması: 18+

Fazla göster

80 Chapters

Chapter 1

Bölüm 1

Chapter 2

Bölüm 2

Chapter 3

Bölüm 3

Chapter 4

Bölüm 4
Fazla göster

Bölüm 1

ALICE

Bacak bacak üstüne atıp bir saattir burada beklediğimi gösteren saate baktım.

Elimde sıkıca tuttuğum dosyayla CEO ile olan görüşmem için sıramın gelmesini bekliyordum.

Fakat odada bekleyen elliye yakın kadına bakınca bu bekleyişin çok uzun süreceğini anladım ve endişelerim katlandı.

Bu görüşmeyi bir an önce yapmak zorundaydım. Hasta kardeşim evde yalnızdı ve bir an önce onun yanına dönmeliydim.

CEO’nun ofisinin kapısı açıldı ve sarı saçlı bir kadın iki gözü iki çeşme dışarı çıktı. Maskarası siyah bir dere gibi akıyordu. Gri gözleri kan çanağına dönmüştü.

Kadın tek kelime etmeden kattaki tek asansöre doğru hızlıca yürüdü ve asansör gelene kadar düğmeye defalarca bastı. Asansöre bindi ve kapılar kapanınca gözden kayboldu.

Resepsiyondaki bayan tekdüze bir ses tonuyla “27 numara, Bayan Hannah, Bay Maslow şimdi sizinle görüşecek,” dedi.

Simsiyah saçlı ve kedi gibi yeşil gözleri olan bir kadın zarifçe ayağa kalktı ve zaten düzgün olan pembe elbisesini elleriyle düzeltti.

Baştan çıkarıcı bir gülümseme takınarak kendinden emin bir şekilde ofise doğru süzüldü. O incecik elbiseyle nasıl donmadığına hayret ettim.

Bir güzel kadının daha ofise doğru gittiğini görünce kendime olan güvenim yirmi yedinci kez sarsıldı. Adamın kendisiyle hiç ilgilenmiyordum ama teklif ettiği şey ilgimi çekmeye yetiyordu. Para.

Gideon Maslow dünyanın en büyük iş imparatorluğuna sahipti ve zenginliğin sözlük anlamıydı. Bu dünyada satın alamayacağı hiçbir şey yoktu.

Gazetedeki ilanı görüp hakkında biraz araştırma yapınca beş adet özel adası olduğunu ve bir tane de Bahamalar’dan almayı planladığını öğrendim.

Sıradan bir günde üçüncü bir iş bulmak için gazetelere göz gezdirirken sıra dışı bir ilana denk geldim.

Gelin Aranıyor

Dünyaca ünlü girişimci Gideon Maslow kendisine bir yıldan kısa bir süre içinde gelecekteki imparatorluğunun varisini verebilecek potansiyel bir gelin arıyor.

Bay Maslow, bu kişiye bebek doğduktan ve bir yıllık sözleşme bittikten sonra nakit bir milyon sterlin ödeyecektir.

Bay Maslow’un gelin adayı olmak için yapılacak görüşmeler 6 Aralık 2015 ve 7 Aralık 2015 tarihleri arasındadır.

İlgilenen adayların yaşlarını, etnik kökenlerini, geçmiş deneyimlerini, genetik hastalıklarını ve benzeri bilgilerini kapsayan bir özgeçmiş hazırlamaları gerekmektedir. Sahte bilgi verdiği anlaşılan adaylar diskalifiye edilecektir.

Daha fazla bilgi için Maslow Girişimcilik Genel Merkezi ile iletişime geçiniz.

Bir iletişim numarası da verilmişti.

Kıçıma giren kramplara aldırmadan ofisinin önünde saatlerce sıramın gelmesini beklememin tek nedeni adamın yüklü miktarda para ödeyecek olmasıydı.

Paranın miktarını gördüğümde kardeşimin ameliyatı için yeterli olacağını ve Bay Maslow’un beni eşi olarak seçmesi için elimden gelen her şeyi yapmam gerektiğini anlamıştım.

Tek yapmam gereken ona bir varis vermekti, böylece kardeşimin hayatını kurtarabilecektim. Bu yüzden beni seçmesini istiyordum.

Kapı bir kez daha açıldığında Hannah adlı aday öfkeli suratı ve bir karış açılmış ağzıyla dışarı çıktı. Homurdanarak asansöre doğru yürüdü.

“O ahmak bakire değilim diye beni reddetti! Hangi gezegende yaşıyor bu adam?!” diye bağırınca bazı kadınlardan şaşkınlık sesleri yükseldi. Hannah asansör kapısı açılır açılmaz içeri girdi.

Kapı kapanınca hala bakire olduğum için rahat bir iç çektim ve küçük kardeşim Nico’nun on dokuzuncu yaş günümde hediye ettiği kolyenin ucuyla oynamaya başladım.

Abartılı bir şey değildi, pembe altından bir kolye ucu ve ince, altın kaplama bir zincirden ibaretti ama benim için dünyalara değerdi. Dört yıldır hiç çıkarmadığım uğurumdu.

Resepsiyondaki bayan aynı tekdüze sesle “28 numara, Bayan Alice. Bay Maslow şimdi sizinle görüşecek,” dedi.

Kalbim çılgınlar gibi atıyordu. Diğer kadınlar gibi zarifçe ayağa kalkmaya çalıştım ama onlar gibi yapamadığımın farkındaydım.

Ceketimin kemerini sıkıp dosyamı göğsüme bastırdım. Kardeşimin hayatını kurtaracak, belki de kurtarmayacak, olan ahşap kapıya doğru yavaş yavaş ilerlerken kalbim neredeyse göğsümden çıkacak gibi atıyordu.

Derin bir nefes alıp yavaşça tokmağı çevirdim ve Gideon Maslow’un ofisine girdim. Ofis en hafif tabirle çok güzeldi. İç dekoru çok süslü değildi ama oldukça zengin görünüyordu.

Biri yerden tavana kadar uzanan pencerenin önünde biri de onun karşısındaki cam masanın arkasında olmak üzere iki büyük beyaz kanepe vardı.

Sağımda, üstünde bütün ofis malzemelerinin düzgünce yerleştirilmiş olduğu döner koltuklu bir masa vardı.

Duvardaki koyu ahşaptan yapılma büyük dolaplar ve etrafa ustalıkla yerleştirilmiş süs bitkileri odanın görünümünü tamamlıyordu.

Pencerenin önündeki kanepede jilet gibi giyinmiş dört adam oturuyordu. Hepsinin üstünde son derece pahalı ve özel tasarım kıyafetler vardı.

Sol köşede oturan en yaşlıları gibiydi, yanlardan hafifçe ağarmış kahverengi saçları ve delici kahverengi gözleri vardı. Yüzü çok ciddiydi ve biraz kırışıktı.

En yaşlı olanlarının yanında, yirmi yaşından büyük göstermeyen genç bir adam oturuyordu. Kıvırcık sarı saçları ve deniz yeşili gözleri haricinde aynı solundaki adama benziyordu. Yüzü pürüzsüzdü ve zayıf vücut hatları vardı.

Genç adamın yanında yirmi yedi yaşlarında bir adam oturuyordu. Keskin bir çene hattı, gür kahverengi saçları ve insanın içine işleyen deniz yeşili gözleri vardı. Sanki tanıdık biri gibiydi ama onu nerede gördüğümü hatırlamıyordum.

Sadece yüzüne bakmak bile ürpermeme yetmişti. İnsanı öldürecek gibi bakıyordu, saldırmaya hazırdı. Rakibi kim olursa olsun onu alt etmeye hazır bir adam olduğu belliydi.

Yanındaki adam ise kıvırcık kahverengi saçları ve yumuşak kahverengi gözleri olan yirmi beş yaşlarında biriydi. Yakışıklı yüzünde beni garip bir şekilde rahatlatan yumuşak bir gülümseme vardı.

Biraz cüsseli görünüyordu, sanki fazla vücut çalışmış gibiydi. Fakat ondan gerçekten hoşlanmıştım. Dördünün arasında kurtlar sofrasına düşmüşüm gibi hissettirmeyen yegâne kişiydi.

“Oturun, hanımefendi. Fazla vaktimiz yok,” dedi öldürecek gibi bakan adam.

Hızlıca karşısındaki koltuğa oturup dosyamı cam masanın üstüne koydum. Adam dosyayı anında aldı ve ifadesiz bir yüzle incelemeye başladı.

“Adınız nedir?” diye sordu en büyükleri. Kalın bir sesi vardı ve düşünerek konuştuğu belliydi.

Kalbimin deli gibi atmasına engel olmak için ellerimi sıkarak “Alice Gardner, efendim,” dedim.

“Nerelisiniz?” diye sordu aynı adam.

“Londra’nın Doğu Yakası, efendim,” diye cevapladım.

“Yani fakirsiniz,” dedi deniz yeşili gözlü ölümcül bakışlı adam, Tok ve kadife gibi yumuşak sesinde tehlikeli bir tını vardı.

Sert bakışlarıyla beni incelerken kendimi bir deney faresi gibi hissettim.

“Be...Ben,” dedim ama cümlemi tamamlayamadım. Gerçekten çok fakir olduğum gerçeğini inkâr edemezdim ama yüzüme karşı bu kadar aşağılayıcı bir şekilde söylenince buraya gelerek büyük bir aptallık yaptığımı düşünmeye başladım.

“Neden buraya geldiniz?” diye sordu en genç olanları.

Bu zengin adamların önünde bunalmıştım, elimi kolyeme götürüp “Paraya ihtiyacım var,” dedim.

İri yarı olan adam “Vay canına, biraz fazla mı dürüstüz? Biz de burada oturmuş kardeşime olan ölümsüz aşkınızı itiraf edeceğinizi düşünüyorduk,” dedi muzip bir şekilde.

Kızarmış yanaklarımı gizlemek için bakışlarımı indirdim ve kolyemle oynamaya devam ettim.

“Saygısızlık etmek istemem ama iki gün öncesine kadar var olduğunu bile bilmediğim bir adama nasıl aşkımı itiraf edebilirim?” dedim pat diye ve bunu der demez kendime lanet ettim.

İri yarı olan adam beni öldürecekmiş gibi bakan kardeşine dönüp, “Ah, bu seni çok üzmüş olmalı, değil mi Gideon?” diye dalga geçti.

Gözlerim hafifçe açıldı. Gideon bu muydu? MeşhurGideon Maslow yani?! Tanıdık gelmesine şaşmamalı. Resimlerini internette görmüştüm. Gerçekten de Londra’nın en seçkin bekarlarından biri gibi görünüyordu.

“Parayı neden istiyorsunuz?” diye sordu Gideon.

“Küçük kardeşimde VSD yani Ventriküler Septal Defekt var. Kalbi delik ve ameliyatı için paraya ihtiyacım var,” dedim kolyemle oynamaya devam ederek.

Az önce söylediklerimi doğrulamak istermiş gibi, “Yani küçük kardeşinin ameliyatı için gereken parayı bulabilmek için benimle evlenip bana bir varis vermek istiyorsun, öyle mi?” diye sordu.

Evliliği kabul edeceğini umarak başımı salladım. “Evet, efendim.”

Seninle evleneceğimi nereden çıkardın? diye sordu.

“Anlamadım?”

“Bilgilerinizi inceledikten sonra sizi eşim olarak istediğime pek ikna olmadım. Anne ve babanızın ikisi de kalp rahatsızlığı nedeniyle ölmüş ve kardeşiniz de bir kalp hastalığından mustarip. Bütün bunlar gelecekte büyük ihtimalle sizin de bir kalp hastalığına yakalanacağınızı gösteriyor ve çocuğumun hasta bir kalbi olmasını istemiyorum,” dedi.

“Kalp hastalığına yakalanacağım diye bir şey yok,” diye itiraz ettim.

“Evet, yakalanmayabilirsin ama başka şeyler de var. Sadece lise mezunusun, yani eğitimin de çok iyi değil.”

“Ucuz bir barda ve benzin istasyonunda çalışıyorsun, yani hijyenik olmayan ortamlarda. Bu da demek oluyor ki aldığın her nefes zehirli kimyasallarla dolu. Londra’nın Doğu Yakası’nda yaşadığın gerçeğinden bahsetmiyorum bile, tam fakirlere göre bir yer,” dedi ve söylediği her kelimeyle beni daha da aşağılanmış hissettirdi.

“Üniversiteye gitmememin tek nedeni anne ve babamın vefatı nedeniyle küçük kardeşime bakmak zorunda olmamdı. Ona ilaç alabilmek ve ameliyatı için para biriktirebilmek için iki işte birden çalışmam gerekti.”

“Doğu Yakası benim doğup büyüdüğüm yer. Bunun için özür dileyemem ve dilemeyeceğim,” diye açıklama yaptım. Buradan bir an önce gitmek istiyordum.

“Söylesene, hiç pahalı bir restoranda yemek yedin mi? Ya da hiç hayır etkinliğine katıldın mı?” diye sordu.

“O kadar param yok, efendim ve eğer olsaydı yapacağım ilk şey kardeşime ihtiyacı olan ameliyatı yaptırmak olurdu,” dedim.

“Saç rengin doğal mı?” diye sordu Gideon.

Dalgalı, çilek sarısı saçlarıma dokunarak başımı salladım ve gülümseyerek “Evet, doğal. Annemin de çilek sarısı saçları vardı,” dedim, annemin melek yüzü gözümün önüne geldi.

İlginç, ancak seninle ilgili bakiren olman dışında ilgimi çeken bir şey yok. Ne genetiğin ne mali durumun, ne de başka bir şey. Sınıf ve statü sahibi bir kadın arıyorum ama ne yazık ki bu özellikler sende yok.

“Tek gecelik bir ilişki aramıyorum. Bir eş arıyorum ve sende bu potansiyeli göremiyorum,” dedi.

Onu ikna edebilmek için “Nasıl eş olunacağını biliyorum,” dedim. Nico için bu paraya ihtiyacım vardı.

Evden çıkarken Gideon’ı benimle evlenmeye ikna etmek için ne gerekiyorsa yapacağıma dair kendime söz vermiştim.

“Ne var biliyor musun? Eğer karım olursan önceliğin ben olacağım, kardeşin ya da başkası değil. Bunun farkında mısın?” diye sordu Gideon.

“Zamanımı önceliklerime göre nasıl paylaştıracağımı iyi bilirim ve inanın hayal kırıklığına uğramayacaksınız,” dedim.

Gideon başını salladı ama onu ikna edemediğimi anlayınca içime bir acı çöktü. Parayı almak için başka bir yol bulmam gerekiyordu.

Nico’nun, küçük kardeşimin, tek ailemin daha fazla acı çekmesine izin veremezdim. Tek yapmam gereken iyi maaşlı bir iş bulmaktı.

“Özür dilerim, Bayan Gardner. Benim için doğru kadın olduğunuzu sanmıyorum. Ancak, kardeşinizin ameliyatının parasını ödeyebilirim,” dedi Gideon.

Başımı sallayarak gülümsedim ve ayağa kalktım. “Teşekkür ederim ama hayır. Kardeşimin ameliyatı için gereken parayı çalışarak kazanmayı tercih ederim. Zengin olmayabilirim Bay Maslow ama sadakanıza ihtiyacım yok,” dedim.

Dosyamı alıp sıkıca tuttum.

“Emin misiniz? Bu size ve kardeşinize büyük fayda sağlayabilir,” diye ısrar etti Gideon ama tükürüğümü yalamayacaktım.

“Sınıf ve statü eksikliğim olabilir ama haysiyetim ve kendime saygım var. Zaman ayırdığınız için teşekkür ederim, Bay Maslow. Şimdi gidiyorum. Hoşça kalın,” dedim.

Başımı dik tuttuğumdan emin olarak Gideon Maslow’un ofisinden ve hayatından hızlıca çıktım.

Görkemli Maslow Girişimcilik binasından çıkarken sırtımdaki yüklerin ağırlığını bir kez daha hissettim ve kolyemle oynamaya başladım.

Londra’nın işlek sokaklarına bakarken kafamda tek bir soru vardı.

Nico’nun ameliyatını nasıl karşılayacaktım?

Şimdi ne yapacaktım?

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok