CEO'nun Mükemmel Teklifi - Kitap kapağı

CEO'nun Mükemmel Teklifi

Kimi L Davis

Bölüm 3

“Size söylüyorum, Bay Maslow, eğer benimle sadece acıdığınız için evleniyorsanız lütfen evlenmeyin. Size beni hayır işi gibi görmemenizi söylemiştim, lütfen vaktinizi benim gibi biriyle harcamayın.”

“Eminim görüşme yapmanız gereken başka kızlar da vardır,” dedim.

Otoriter ve heybetli duruşları kendimi biraz kapana kısılmış gibi hissettirmişti.

Gideon Maslow gibi adamlar evime hiç yakışmıyordu. Onlar büyük malikanelere aitti, küçük daracık dairelere değil.

“Ben de sana seninle evlenmek istediğimi söylüyorum ve bu acıdığım için değil,” dedi.

“Neden peki? Daha birkaç saat önce bana sınıfım ya da statüm olmadığını söylediniz ve sadece maddi durumumu değil genlerimi de aşağıladınız. Şimdi neden benimle evlenmek istediğinizi söylüyorsunuz?

Kaşlarımı çatarak “Bunun kulağa ne kadar saçma geldiğinin farkında mısınız?” diye sordum önümde duran bu zengin ve çok yakışıklı dev adama.

Sanki sürekli karar değiştirmesi sorun değilmiş gibi “O zaman seni eşim olmaya uygun görmemiştim ama şimdi görüyorum. Hadi, git ve eşyalarını topla. Üç gün içinde evleniyoruz,” diye cevap verdi.

“Hayır, seninle evlenmeyi reddediyorum,” dedim kollarımı önümde bağlayarak.

“Anlamadım?” dedi şaşırmış bir şekilde. “Benimle evlenmeyi reddedemezsin. Bana kendin gelip evlenme teklif ettin.”

Soğukkanlı bir şekilde “O zaman seninle evlenmek istiyordum çünkü kardeşimin ameliyatı için paraya ihtiyacım vardı ama şimdi seninle evlenmek istemiyorum,” dedim.

Kieran kıs kıs gülerek, “Kahretsin, çok küçüksün ama egon çok büyük,” diye laf attı.

“Egom büyük değil. Sadece seçimlerim var ve kardeşin onlardan biri değil,” dedim.

“Yani kardeşimle sadece parası için mi evlenmek istedin?” diye sordu Kieran, belli ki eğleniyordu.

“Evet, bunu daha önce de söyledim,” diye cevapladım.

“Peki bundan sonra parayı nereden bulacaksın?” diye sordu.

“Bunun seni niye ilgilendirdiğini anlamıyorum,” dedim, rahatsız olmuştum. Gerçek şu ki kardeşimin ameliyatı için parayı nereden bulacağımı bilmiyordum ama benimle sevabına evlenmek isteyen biriyle de evlenemezdim.

Gideon fikrini değiştirdiğini söylediğinde de ona inanmadım çünkü Gideon gibiler bir hevesle fikir değiştirmezler. Arkasında sağlam bir sebepleri olur.

Kieran, “Yani, başka bir deyişle, kardeşinizin ameliyatı için paranız olmadığını ama size kolayca finansal destek sağlayabilecek Gideon ile evlenmeyi reddettiğinizi söylüyorsunuz,” dedi.

“Vay canına, sadece kısa ve egoist değil aynı zamanda aptalsın da,” dedi ve gözlerini üstümden hiç ayırmadan bana bakan Gideon’a dönüp “Hala onunla evlenmek istediğine emin misin?” diye sordu.

Kieran beni biraz kızdırmaya başlamıştı. Onu tersleyip evimden kovmama ramak kalmıştı ama bunu yapamayacak kadar görgü sahibiydim.

Koltukta yüzünde muzip bir sırıtışla oturan Kieran’a ters ters baktım ve dişlerimi sıkarak “Bencil değilim,” dedim.

“Aksine, küçük mantar, öylesin. Hatta o kadar bencilsin ki, sırf reddedilmeyi hazmedemediğin için gururunu bir kenara bırakıp Gideon’la evlenirsen mükemmel bir hayata kavuşacak olan kardeşini bile düşünmüyor ve mükemmel bir teklifi reddediyorsun.”

“Fikrini değiştirdiğini söylüyorsun. Bu bencillik değil de nedir, küçük mantar, söyle bana.”

“Birincisi, bana bir daha sakın küçük mantar deme, ikincisi de artık çeneni kapa. Beni tanımıyorsun, bu yüzden kararlarım nedeniyle beni yargılamaya hakkın yok.

Gözlerimi kıstım ve “ Nico’nun ameliyatı da gereken parayı nereden bulacağım da benim sorunum, bu yüzden bu işe karışma,” diye tısladım ama Kieran hiç etkilenmemiş gibi görünüyordu.

“Bazı insanlar çok aptal, değil mi Gideon?” deyince ona bir kez daha dik dik baktım.

“Sorunlarının çözümü tam önlerinde, resmen kapılarını çalıyor ama bu insanların tek umursadığı gururları. Umarım gururun başarısızlıktan önce geldiğini öğrenirler.”

Hiç düşünmeden Kieran’ın oturduğu yere doğru atıldım, o yargılayıcı pisliği boğmaya niyetliydim ama belimi saran güçlü bir kol bana engel oldu.

Beni mengene gibi saran kollardan kurtulmaya çalışarak “Bırak beni. Onu öldüreceğim!” diye bağırdım.

Gideon beni arkasına alıp Kieran’a karşı bana siper oldu ve “Kes şunu” diye bağırdı.

Derin bir nefes alarak kendimi topladım ama bir yandan da Kieran’a ters ters bakmaya devam ettim. “Aslında, Kieran haklı. Neden bunu kabul edip uslu bir kız gibi eşyalarını toplamıyorsun?” diye sordu Gideon.

“Çünkü koskoca Birleşik Krallık’ta o kadar kız dururken neden benimle evlenmek istediğini anlamıyorum.”

“Bekleme salonunda sırf seninle görüşebilmek için kıçına kramplar gire gire oturan yüzlerce kız varken neden benimle evlenmek istiyorsun?” diye sordum.

“Bütün bunlara bir cevap mı istiyorsun?” diye sordu Gideon.

“Evet,” dedim.

“Cevap falan yok. Şimdi git ve eşyalarını topla. Bu daire beni iyice bastı,” dedi ve gömleğinin üst kısmının düğmelerini açtı.

“O zaman ben de bavullarımı toplamıyorum,” dedim.

Nico’nun odasının kapısı açıldı ve Nico dışarı çıktı. Üç adamı da inceledikten sonra bana baktı ve “Alice, her şey yolunda mı?” diye sordu.

“Evet, Nico, her şey yolunda,” dedim hızlıca ona doğru yürüyerek.

“Çığlık attığını duydum. İyi misin? Sana zarar mı verdiler?” diye sordu üçüne bakarak.

“Evet, gayet iyiyim. Gideon’ın dediği bir şeye şaşırdım, bu yüzden çığlık attım.”

“Seni bu kadar şaşırtacak ne söyledi?” diye sordu Nico.

İçimden kafamı salladım. Nico bazen çok soru soruyordu ve bu sorular tıpkı şu an olduğu gibi can sıkıcı olabiliyordu.

Gideon, “Ablana ameliyat olabileceğini ve kalbini iyileştirebileceğini söyledik,” diye cevap verdi.

O böyle deyince gözlerimi kapattım. Bu adam ne zaman susması gerektiğini bilmiyordu. Nico’ya sahte bir umut vermişti ve bu yalnızca daha fazla soruna yol açacaktı.

Nico bana umut dolu gözlerle baktı. Gideon’ın dediklerini nasıl yalanlayacağımı düşünürken içimi bir suçluluk duygusu kapladı, bu zaten kırılgan olan kalbini daha da kıracaktı.

“Bu doğru mu, Alice? Beni iyileştirebileceğini mi söyledi?” diye sordu umutla.

Tam hayır demek üzereydim ki Kieran lafa girdi. “Evet ama kız kardeşin aynı fikirde değil,” dedi.

İçimden küfrederek, Kieran’a bakmak için başımı çevirdim. Şu adamlardaki cesarete bak! Kardeşimi bana karşı kullanmak ha! Ne yaptıklarını anlamadığımı mı sanıyorlardı?

Nico’ya ameliyattan bahsederek Gideon’la evlenmeyi kabul etmem için onu bana karşı kullanıyorlardı.

Nico’nun gözlerindeki umut paramparça oldu ve kaşları çatıldı. Onu böyle görmek yüreğimi iyice burktu. “Neden Alice? İyileşmemi istemiyor musun?” diye sordu.

“Hayır, hayır, bu doğru değil...” dedim giderek azalan bir sesle, ne diyeceğimi bilemiyordum. Lanet olası kibirli pislikler yüzünden Nico’ya bunu neden kabul etmemem gerektiğini açıklayacak bir bahane bulamıyordum.

“Yani ameliyat olmamı onaylıyorsun, değil mi?” diye sordu Nico küçük bir gülümseme ve gözlerinde yeniden beliren umutla.

“Şey, evet, tabii ki istiyorum,” dedim tereddütle. “Ben beylerle bu meseleyi konuşurken neden sen de odana gitmiyorsun?” dedim. Gideon’a haddini bildirmek için Nico’nu bir an önce gitmesini istiyordum.

Nico yanağıma bir öpücük kondurarak, “Tamam,” dedi ve odasına koşup kapısını kapattı.

İçimde biriken öfkeyle bu üç adama en sinirli bakışlarımı attım ve odada birkaç kere döndüm. Bu çıkarcı piçler çizgiyi aşmıştı ve ben de kibar kızı oynamaktan sıkılmıştım.

“Sorun ne, küçük peri? İyi misin?” diye sordu Gideon zafer kazanmış gibi bir gülümsemeyle.

“Bunu ödeyeceksin,” dedim yumruklarımı sıkarak.

“Merak etme, fıstık. Sana gereken maddi desteği sağlayacağım,” diye karşılık verdi.

“Hayatını mahvedeceğim,” diye tehdit ettim.

Gideon, “Oh, küçük güvercinim, neden uslu bir kız eşyalarını toplamıyorsun?” dedi, tehditlerimden hiç etkilenmemiş gibiydi.

Sözleri içimde bir fitili ateşledi. Biriken öfkem sonunda volkandan taşan lavlar gibi aktı ve kendi içimi yaktı.

Tam “Seni oros...” diye bağırırken gürleyen bir ses beni susturdu.

“Susun!”

İçeri girdikleri andan beri sessiz duran Gideon’ın babası kanepeden kalkıp hızlıca Gideon’ın yanına geldi.

Birden ne kadar küçük olduğumu fark ettim. İki adam önümde dikilmiş resmen tepemden bakıyorlardı.

“Haddini bil. Oğluma apaçık itaatsizlik ediyorsun, buna müsamaha gösteremem. Dediğini yap ve eşyalarını topla, çünkü inan bana beni kızdırırsan seni mahvederim,” diye tehdit etti Bay Maslow.

“Baba, onu tehdit etmene gerek yok. Eşyalarını zaten toplayacak. Onu korkutma lütfen,” diyerek babasını ikna etmeye çalıştı Gideon.

Bay Maslow, “Eğer eşin olacaksa nasıl davranması gerektiğini bilmesi gerekiyor ve bu apaçık saygısızlık gösterisi gelecekte kendisine pahalıya patlayabilir,” dedi.

Artık gözlerim dolmaya başlamıştı. Bu üç adam tarafından köşeye sıkıştırılınca hem cesaretim hem de gücüm beni terk etmişti. İkisi bana dik dik bakarken, ötekisi ise rahat bir şekilde koltukta oturuyordu.

Buradan çıkış yoktu. Umutlarımı ve isteklerimi kullanarak kardeşimin bana karşı cephe almasını sağlamışlardı. Görüşmeye gittiğime pişman olmuştum. Tehdit yoluyla evliliğe ikna edileceğimi tahmin etmemiştim.

Gideon’ı benimle evlenmemeye ikna etmek için “Gideon, başka kadınlar bulabilirsin, daha iyi kadınlar. Vaktini benimle harcama,” dedim. İşin komiği daha birkaç saat önce benimle evlenmesi için ikna etmeye çalışıyordum.

Sadece birkaç santim ötemde duracak kadar yaklaştı ve “Başka bir kadın bulmak istemiyorum. Kararımı verdim. Benim eşim sen olacaksın, küçüğüm,” dedi yumuşak bir sesle.

“Sana iyi bir eş olamam. Benimle asla mutlu olamazsın,” dedim.

“Bunu zaman gösterecek. Şimdi git eşyalarını topla.” Tanrım, aynı şeyi tekrar tekrar söylemekten bıkmamış mıydı?

Gideon’ın fikrini değiştirmek için yapabileceğim başka bir şey kalmadığını anlayınca aklıma sadece tek bir şey geldi.

“Seninle evleneceğim ama bir şartla,” dedim.

“Neymiş bu şart, küçük peri?” diye sordu Gideon küçük bir gülümsemeyle.

“İlanda sözleşmenin bittiği yılın sonunda bir milyon sterlin ödeneceği yazıyordu, değil mi?”

Başını salladı.

“O parayı şimdi istiyorum. Ancak o zaman seninle evlenirim,” dedim.

Gideon başını sallayarak, “Üzgünüm, küçük kuş ama bunu yapamam,” diye cevap verdi.

“Neden?”

“Parayı alıp kaçmayacağını nereden bileyim?”

“Kaçmam. Bana güvenebilirsin,” dedim.

“Hayır, üzgünüm ufaklık ama para için bir yıl beklemen gerekecek,” dedi Gideon.

“Yüzde ellisi,” diye pazarlık ettim.

“Ne?” diye sordu Gideon.

“Yarısını şimdi yarısını da sözleşme bittiğinde verirsin,” diye açıkladım.

Gideon yüksek sesle iç çekti. “Tamam, yarısını evlendikten sonra diğer yarısını da sözleşme bitince ödeyeceğim,” dedi.

“Anlaştık.”

Omuzlarımdan büyük bir yük kalkmış gibi hissettim. Nico’nun ameliyatı için gereken parayı artık bulmuştum ve ilaçlarını almak için kıçımdan terler akıtarak çalışmak zorunda kalmayacaktım.

Ameliyat olacaktı ve artık yaşıtları gibi bir hayat sürecekti.

Bay Maslow, “Biz imzalamanız için sözleşmeyi hazırlarken siz de gidip bu konuyu kardeşinizle konuşabilirsiniz,” dedi.

Hafifçe başımı sallayıp aceleyle Nico’nun odasına gittim. Kapıyı açık görünce hemen içeri girdim ve kapıyı arkamdan kapattım. Nico yatağında uzanmış kitap okuyordu.

Beni görünce kitabı kapattı ve yatağının yanındaki komodinin üzerine koydu.

“Nico, hani adamlar ameliyatını yapmamıza yardım edeceklerini söylediler ya...” diye söze başladım. Nico başını salladı ve tüm dikkatini bana verdi.

“İşte bunun olması için onlardan biriyle evlenmem gerekiyor,” dedim ama Nico’nun bunu anlayabileceğinden pek emin değildim. Ne de olsa daha bir çocuktu.

“Onunla evlenmezsen, ameliyat olmayacak mıyım?” diye soran Nico’nun sesindeki hüzün kararımı kesinleştirmişti. Ne olursa olsun Gideon’la evlenip Nico’nun ameliyatı için gereken parayı alacaktım. Onu üzgün görmeye dayanamazdım.

“Evet,” dedim. Yine de gerçeği ona o an söylemeliydim.

“Onu seviyor musun?” diye sordu Nico.

Gülümseyerek “Evet, seviyorum,” diye yalan söyledim. Eğer kardeşim bu evliliğin anlaşmalı olduğunu öğrenirse Gideon’la evlenmememi söyler ve hayalleri yıkılırdı.

“O zaman onunla evlen,” diye gülümseyerek karşılık verdi. Bu dünyayla hala mücadele edebiliyorsam sebebi o gülümsemeydi. Ve Gideon’la evlenecek olmamın sebebi de.

“Tamam, teşekkür ederim,” dedim.

Saçlarını biraz karıştırdıktan sonra oturma odasına geri döndüm, Bay Maslow, Gideon ve Kieran önlerinde siyah bir çanta ve içinden çıkarılmış birkaç evrakla kanepede oturuyordu. Gideon’ın elinde bir dosya vardı.

Yanına oturduğumda “Sözleşme bu. İmzala. Üç gün içinde evleniyoruz,” dedi ve sözleşmenin içeriğini gözden geçirmem için dosyayı uzattı.

Her bir maddeye tek tek bakarak sözleşmeyi dikkatlice inceledim. Gideon’a bir yıl içinde bir varis vermem gerektiği aksi takdirde söz verilen miktarı alamayacağım belirtiliyordu.

Bunun dışında, Gideon’ın davet edileceği her etkinliğe katılmak zorunda olduğum ve mükemmel bir eş olmak için elimden gelenin en iyisini yapmak gerektiği yazıyordu.

Sözleşme sona erdiğinde başka erkeklerle görüşme konusunda özgür olacaktım ama bunun öncesinde Gideon’a sadık kalmam gerekiyordu.

Ayrıca, bebek doğduktan ve sözleşme sona erdikten sonra bebeğin hayatının bir parçası olmak isteyip istememek benim tercihimdi. Eğer istiyorsam ortak bir velayet davası için mahkemeye başvurmam gerekecekti.

Yoksa bebek Gideon’ın olacaktı.

Gideon’a, “Miktarın yarısının hemen verileceğini belirtmemişsin,” dedim.

“Evet çünkü bunu daha yeni konuştuk. Yenilenmiş sözleşmeyi yarın alacaksın ama şimdilik bunu imzalamalısın,” diye yanıtladı Gideon ve imza atılması gereken yeri gösterdi.

“Blöf yapmadığını nereden bileceğim?” diye sordum.

“Çünkü ben asla sözümden dönmem. Ayrıca, Kieran yeni sözleşme hazırlanana kadar sizinle kalacak ve sonra da onu imzalayacaksın, ancak şimdilik bunu imzalaman lazım çünkü geri çekilmeyeceğine dair güvence istiyorum,” dedi.

Derin bir iç çekerek elimi uzattım. “Peki bana bir kalem ver.”

Gideon hemen pahalı, gümüş bir dolma kalem uzattı. Hiç tereddüt bile etmeden kalemin kapağını açtım ve imzaladım. Hayatımı bir imzayla teslim ettim. Kendimi bir imzayla teslim ettim.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok