Gölgelerin Kraliçesi - Kitap kapağı

Gölgelerin Kraliçesi

Myranda Rae

Bölüm 2

Noelle

Kraliçeyle muhafızları duruşma salonundan çıkar çıkmaz oda tekrar sonucu olmayan bir kaosun pençesine düştü.

Fısıltılar yerini giderek yüksek bir uğultuya bırakıyordu.

Dedikodunun hüküm sürdüğü insan kalabalığından sıyrılıp hızlı adımlarla salondan çıktım. Merdivenlerden inerken çıkış kapısının önünde biriken kalabalığa baktım.

Gri üniformalı onlarca kişinin arasında sadece birkaç tane sarı üniformalı vardı. Bu manzara bana ne kadar yalnız olduğumu hatırlatıyordu.

Vampirlerle insanlar sokaklarda serbestçe dolaşırken, kurtlar hasar görmüş yolları düzeltmek ya da bina inşa etmek gibi bir görevleri olmadığı sürece gündüzleri sokağa çıkmazdı.

Geceleri ise saygıdeğer vatandaşlar evlerindeyken, sokakların hakimi kurtlar olurdu.

Kötü hava koşullarından etkilendiği için çalışamayacak hâle gelen kurtlar tarlalardaki ya da inşaatlardaki işlerinden çıkarılıp sokaklara mahkûm edilirdi.

Kurt geleneklerinin herhangi birini uygulamak yasa dışıydı ancak ne yaparlarsa yapsınlar bizi sürülerimizden ya da sosyal doğamıza sadık kalmaktan alıkoyamazlardı.

Çoğu kurt ailesi imkânsızlıklardan dolayı tek bir evde birlikte yaşıyordu.

Kurtlarımız her ne kadar baskı altında olsa da hâlâ alfamızı hissedebiliyorduk. Sürüye ait kurtlar arasında koparılamaz bir bağ vardı.

Kalabalık sokakta koştururken etrafımdaki insanları gözlemlemeye devam ettim.

İnsanlar adeta tehlikeli bir uçurumun kenarında yaşıyor gibiydiler. Taşkınlık yapmadıkları ya da beladan uzak tuttukları sürece rahatlardı.

Vampirlerle asla eşit sayılmıyorlardı. Birine zarar vermedikleri ya da bir vampiri kızdırmadıkları sürece başları belaya girmiyordu.

Yine de geceleri vampirler evlerine çekilmedikçe kendilerini tam olarak rahat hissetmiyorlardı.

İnsan kurt ilişkileri daha medeni sayılırdı. Tasmalar takılmadan önce bile aramızdaki ilişki daha dostaneydi.

Kurtlarla insanlar genellikle gizli romantik ilişkiler yaşarlardı. Bu ilişkilerden doğan çocuklar ya insan ya da kurt olurdu.

Eskiden sadece iki saf kurdun çocuğu kurt olabilirdi ama bu durum artık değişmişti.

Tasmalar kurtlarımızı baskıladığı için insan çocuklarımız da olabiliyordu.

Bunun kurtlar tarafından tercih edilmeyen bir durum olduğunu biliyordum. Birçok ebeveyn çocuklarının insan olmasını kabul edemeyecek kadar gururluydu.

Kurt adam genlerini aktaramamak bizim için büyük bir kalp kırıklığıydı.

Evimizin yıkık dökük beton basamaklarını çıkarken içeriden bazı sesler duydum. Yengemle amcam gece vardiyasında çalışıyorlardı.

İçeri girdiğimde oda birden sessizleşti. Yengem, amcam ve daha önce tanışmadığım ama kim olduğunu bildiğim bir adam küçük mutfak masasının etrafında toplanmışlardı.

Amcam başıyla beni işaret ederek, “Noelle,” dedi. “Erken dönmüşsün.”

Sessizce, “Evet, son savunmalar Pazartesi günü dinlenecek. Duruşma bitmek üzere,” diye cevap verdim. Umarım beni odama postalamazdı.

“Bu Orin Killion. Oğlunun doğum günü de yarın.”

“Ne güzel.”

Başka ne diyeceğimi bilmiyordum. Amcamın bizi tanıştırmasına şaşırmıştım. Orin Killion’un kim olduğunu biliyordum. Herkes biliyordu.

Benimle aynı gün doğan başka birinin olması çok garipti.

Orin ayağa kalkmadan önce amcama, “Onu daha sonra getireceğim,” diye fısıldadı.

Sesi güçlü ve derindi, içgüdülerim bana başımı eğmemi emrediyordu. Kesinlikle bir alfaydı. Sürünün alfası. Benden hoşlanmadığı hissine kapıldım.

Orin gittikten sonra yengem fırından pastaya benzer bir ekmek çıkardı. Gülümsedim. İnsanların ya da vampirlerin doğum günü pastalarına benzemiyordu ama benim için yapılmıştı.

“Doğum günün kutlu olsun, Elle!”

Amcam mutfağa geri dönerek, “Mutlu yıllar,” deyip beni alnımdan öptü.

Ekmeği tatmaları için onlara uzattım ama reddettiler. Tadına baktığımda gözlerim kocaman oldu.

“İçinde gerçek şeker mi var?” diye çığlık attım. Ekmeğin tadı inanılmazdı.

Yengem küçük bir gülümsemeyle başını sallayıp, “Birkaç kişi birleşik biraz şeker aldık,” dedi.

“Bal da işini görürdü! Benim için masraf yapmanızı istemiyorum ama çok teşekkür ederim!”

Yiyecek fiyatları çok yüksekti, özellikle de tatlı gibi özel sayılan şeylerin fiyatı dudak uçuklatır derece cep yakan cinstendi. Kurtların kazancı bu tarz şeyleri almaya müsait değildi.

Henüz testi yapılmamış gençler genellikle çalışıyordu ancak verilen ücret çok düşüktü.

Yengem kıkırdayarak, “Sadece bir kez on yedi yaşına giriyorsun,” deyip göz kırptı.

Amcam, konuşmanın neşeli kısmının artık bittiğini anlatmak istercesine, “Elle, bu gece için hazır mısın bakalım?” diye sordu.

“Evet, hazırım.”

“Güzel. Killion’un oğlu gün batımında gelip hikâyeni dinleyecek.”

Başımla onayladım. İlk dönüşüm hikâyemizi dinlemek tasmalara vurulmadan öncesine dayanan bir kurt geleneğiydi. Hâlâ gizlice uyguluyorduk.

Kafamda bu gece buraya gelecek kişi hakkında birçok soru vardı. O da benim gibi miydi?

Testi geçmek için eğitim almış mıydı? O da mı benim gibi insan kılığında yaşamaya mahkûm edilen kurtlardan biriydi? Bunların hiçbirine cevap alamayacağımı biliyordum.

“Testten önce biraz dinlenmek istiyorum,” deyip başımı önüme eğip ağır adımlarla odama çıktım.

Bu geceki test için biraz yalnız kalıp düşünmeye ihtiyacım vardı. Keşke amcam sorularımın birkaçına cevap verseydi.

Daha önce bu testi kaç kişi geçmişti? Hiç yakalanan olmuş muydu? Her gün yüz yüze geldiğim kişiler arasında kurtlar var mıydı?

Bunları düşünürken küçücük odamda sürekli hareket ediyor, yatağımla kapı arasındaki dört adımlık mesafeyi tekrar tekrar gidip geliyordum.

Testi geçeceğimden emindim ama yine de içime bir korku vardı. Keşke kurda dönüşüp koşuya çıkabilseydim. İçimde biriken enerjiyi belki biraz da olsa yakabilirdim.

Odanın içinde dört dönerken, gözlerim birden duvarda dans eden gölgelere ilişti. Güneş batmaya başlamıştı. Vakit neredeyse gelmişti.

Muhafız birazdan beni götürmek için buraya gelecekti. Testin yapılacağı tesisin kale yerleşkesi sınırları içinde olduğunu duymuştum.

Bu vesilesiyle kraliyet arazisine ilk kez adım atmış olacaktım. Kan bağışçısı ya da vampirlerin evcil hayvanı değilseniz kaleye girmeniz pek mümkün değildi.

Kraliyet ailesi, arazisinde çalışan olarak insanlar yerine vampirleri çalıştırmayı tercih ediyordu. Bunları düşünürken birden çalan kapının sesiyle irkildim.

Yengem kapı aralığından, “Hazır mısın, Elle? Amcan seni bekliyor,” diye seslendi.

Titreyen sesimle, “Evet, hazırım,” diye mırıldandım.

Dar merdivenlerden inerken kısa bir süre durup yengemle amcamla arasındaki konuşmaya kulak kabarttım. Önemli bir şey hakkında konuşuyor gibiydiler.

Ne yazık ki ben yaklaştıkça sesleri daha da alçaldı ve sonunda konuşmayı kestiler.

Yıllardır gerçeklerden uzak tutulup, amcamın isimlerini bile bilmediğim arkadaşlarının gizlice evimize girip çıkmalarını izleyerek yaşamıştım.

Bana hiçbir şey açıklanma yapılmıyor, yanımdayken hiçbir plandan bahsedilmiyordu.

Büyük bir makinenin küçük bir parçasıydım.

Belki bir gün merak ettiğim tüm soruların yanıtlarını bana vereceklerdi ya da belki de beni bu kadar cevapsız bırakmalarının nedeni kendilerinin de pek bir şey bilmemeleriydi.

Omuzlarımda sırtımdaki yükü arttıran isimsiz bir dev varmış gibi hissediyor ama ne yaparsam yapayım onu göremiyordum.

Bu düşünce yüzünden neredeyse çıldıracak hâle gelmiştim. Umarım bu geceden sonra bazı şeyler gün yüzüne çıkardı.

Amcam sessizliğimi fark ederek, “Noelle?” diye seslendi.

Kararlı görünmeye çalışıp sakince gülümseyerek, “Geliyorum amca,” diye cevap verdim.

Yengem gerginliğini az da olsa bastırmak için gülümseyerek, “Size çay yaptım,” dedi.

Amcam onu duymamış gibi yapıp, “Duruşma nasıldı?” diye sordu. Muhafızın gelmek üzere olduğunu biliyordu, gitmemi izlemeden önce beni oyalayarak rahatlatmaya çalışıyor gibiydi.

“Bilmiyorum,” diye söze başladım. “Hâlâ suçluluğu kanıtlanmadı.”

“Vatana ihanetle suçlanıyor ama ortada somut bir kanıt bile yok. Sürekli aynı şeyler konuşuluyor. Avukatlar sürekli yargıcın ensesinde, bir fırsatta gizli gizli bir şeyler konuşuyorlar. “

“Büyük bir gizlilik var. Ya ellerindeki kanıt çok gizli, bunun için de halka gösteremiyorlar ya da ellerinde sandığımız kadar güçlü kanıtlar yok.”

Günün kısa özetini yapıp, “Bu tam bir çılgınlık,” deyip sözlerimi bitirdim.

“Ortada dolaşan dedikodular akıl almaz derecede çılgınca. İnanabiliyor musun, önümdeki vampir kralın kraliçeyi bir kurtla yatakta bastığını söyledi!”

“Başka bir kadın da yıllardır sakladığı yarı kurt yarı vampir bir çocuğu olduğunu!”

Amcam, “Boş dedikodulara kulak asma Elle. Sen orada çalıştığın ailenin temsilcisi olarak bulunuyorsun. Bu saçmalığa sakın katılma,” deyip beni uyardı.

Amcamı sakinleştirmeye çalışarak, “Biliyorum,” deyip sustum.

Çayından bir yudum alan yengem, “Kraldan hâlâ haber yok mu? Ya da prensten?” diye sordu.

“Hayır! Duruşmaya geleceklerini düşünürdünüz, değil mi? Sonuçta bu çok önemli bir olay.”

“Kralın gelmemesine şaşırmadım ama prensin gelmemesi ilginç. Annesi gibi nazik ve anlayışlı bir çocuk olduğunu duymuştum.”

Yengem fincanındaki çaya üfleyerek, “Orada olmamasına şaşırdım,” diye mırıldandı.

“Bu da bir diğer dedikodu konusu tabii. Herkes neden ortaya çıkıp annesini ya da babasını açıkça desteklemediğini merak ediyor.”

“Belki de annesini alenen destekleyemiyordur. İhaneti alenen desteklemek hiç akıllıca değil.”

“Olabilir ama annesinin suçu henüz kanıtlanmadı ki.”

Yengem yavaşça başını sallayıp, “Senin de dediğin gibi henüz kanıtlanmadı,” dedi.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok