İki Ateş Arasında - Kitap kapağı

İki Ateş Arasında

Vera Harlow

Yalnız Değil

Adeline

Uyandığımda etrafım garip yüzlerle çevriliydi. Çeşitli yüzler görüş alanına girip çıkıyordu. Sırt üstü yatıyordum. Gözümü açtığımda üzerimdeki parlak beyaz ışık beni kör etti.

Muhtemelen beyaz ışıktan ötürü yanıyor gibi hissederken tüm vücudumu ters çevirmeye çalıştım.

“Uyanıyor! Onu tut!” diye bağırdı bir kadın.

Birkaç kol beni dört taraftan yakaladı, kalkmamı engelledi.

“Of. İyileşmiyor! Çok kan kaybediyor!” Aynı kadının hüsran dolu sesi kulaklarımda çınladı.

Yanımda sinir bozucu bir bipleme sesi başladı. Bu çok garipti. Kalbimle aynı ritimdeydi. Bir parçam bunun neden olduğunu bilmem gerektiğini hissediyordu.

O anda sadece vücudumun yarısı buradaymış gibi hissettim. Diğer parçam uzağa gitmişti. Rahatsız oldum, beni tutan kollara karşı mücadele etmeye çalıştım.

Bir parçam kayıptı ve bu insanların onu alıp almadıklarını ya da geri getirmeye çalışıp çalışmadıklarını bilmiyordum.

“Jeremy! Onu tutmak için yardımına ihtiyacım var!” diye yeniden bağırdı aynı kadın.

Kanlı paçavralarla dolu bir kâseyi üzerimde yukarıya doğru kaldırdılar.

Başım artık hareket etmek istemediğine karar vermişti. Onu görüşümden çıkana kadar izledim ki benden sadece birkaç santim ötedeydi.

“Ona ne verdin? Şimdiye kadar iyileşiyor olmalıydı! Bazı haydutların o kadar güçlü olmadığını biliyorsun,” diye sordu.

Tanıdık bir ses cevap verdi, “Bu güçlü. Onun dövüşmesini görmeliydin.”

O ses. Daha önce duymuştum, değil mi? Emin olamadım çünkü kulaklarımda doğal olmayan bir çınlama vardı.

Arkamdan uzanan birisi eline aldığı sıcak bez parçası ile yüzümü temizlemeye başlamıştı. Aynı kişi boynumu ve göğsümü de temizledi. Yaralı olmayan omzuma geçtiler.

“O eşleşmemiş,” dedi birisi.

Yine o ses. Bu da ne demek oluyordu?

Neden nerede olduğumu hatırlayamıyordum? Kötü bir şey olmuştu ve şimdi buradaydım.

“Hey! Orada bekle, küçük haydut! Doktor, sanırım onu kaybediyoruz.”

Beni kaybetmek mi? Bir parçamı çoktan kaybettiğimi bilmiyor mu? Bilmesi gerekiyordu. Onun alınmasına yardım etmişti. Işık yeniden kararmaya ve gözlerim kapanmaya başladı.

Çınlama sesi tıpkı benim gibi kayboldu.

Gözlerim yavaşça açıldı. Işıklar sönüktü ve nedense daha parlak olmaları gerektiğini düşündüm.

Daha önce de vardı. Daha önce? Buraya daha önce gelmiş miydim? Tüm vücudum ağırlaştı. Kollarımı hareket ettirmeye çalıştım ama yapamadım.

Parmaklarım hareket ediyordu ama kollarımı kaldıramadım.

Başımı çevirerek koluma baktım. Garip bir açıda tutularak, kol askısına bağlanmıştı.

Bileğime tüpler bantlanmıştı. Tüpleri takip ederek, tepeye asılı bir serum torbası gördüm. Kafamı diğer tarafa çevirmek için çok çabalamam gerekti.

Karşı kolum da benzer şekilde bağlıydı, kollarım iki tarafımda sıkışmış durumdaydı.

Bacaklarımı hareket ettirmeye çalışırken de aynı şeyi hissettim. Ayak parmaklarımı oynatabiliyordum ama bacaklarımı oynatamıyordum.

Endişelenmem gerekirdi ama pek fazla önemsemedim. Bunun kötü olduğunu biliyordum ama hiçbir şey hissedemedim.

“O nasıl?” Odanın bir yerinden bir ses geldi. Bir erkek sesi.

“Deltoid kası yırtılmış ve sefalik damarı kesilmiş. Isırık radyal sinire oldukça yakındı, bu yüzden doğru iyileşmezse sinir hasarı olabilir.

“İyileşmiyordu. Dokuları birkaç saat önce yavaşça kaynaşmaya başladı. Bunun dışında durumu sabit görünüyor,” diye cevap verdi bir kadın kızgın bir sesle.

Benden mi bahsediyorlardı? İyileşmiyor muydum?

“O ilacı asla kullanmamalıydın. Hala deneysel aşamada,” dedi kadın, adama cevap verme şansı vermeden.

Birisi, zannederim adam, iç çekti.

“Hasarı en aza indirmek için iyi bir yöntem olacağını düşünmüştüm. Bizimle sessiz bir şekilde gelmeye niyeti yoktu. Kız bir savaşçı. İğne yapmamıza rağmen hala mücadele ediyordu,” dedi.

Benim hakkımda konuşuyor olmalıydılar.

“Aracını bulduk” diyen farklı bir ses, odadan içeri girdi. “Görünüşe göre buranın bir saat doğusunda yaşıyor.

“Onu nasıl kaçırdık?” diye sordu ilk adam.

“Bilmiyorum. Birkaç yıldır orada gibi görünüyor,” dedi ikinci ses.

“Birkaç yıl mı?” diye sordu ilk adam yeniden. “Şimdiye kadar kimse tarafından fark edilmediğine inanmak zor.”

Ayak seslerinin yaklaştığını duydum. Kimin geldiğini görmek için kafamı çevirmeye çalıştım ama hangi yönden geldiklerini anlayamadım. Her şey yankılanıyordu.

“Uyandı, ama hala çok kötü. Siz beylerin bu gece cevaplarınızı alacağınızdan şüpheliyim,” diye bilgi verdi bir kadın sesi.

Sıcak bir el kafamı okşadı.

Elini koluma doğru indirirken bana fısıldadı.” Şu anda çok daha iyi görünüyorsun.”

Başımı serum torbasının bağlı olduğu elime doğru çevirdim. Beyaz ceketli, mavi önlüklü, siyahlı beyazlı örgüsü arkasından aşağı uzanan yaşlı bir kadın gördüm.

Elinde bir şırınga olan mavi eldivenli bir el serum tüpüme doğru uzandı. Şırıngayı soktu ve sonra serum tüpünü açtı.

Birkaç saniye sonra, damarlarımda soğuk bir yanma hissi hissettim. Derin bir uykuya dalarken sıcak bir el kafamı okşamaya devam etti.

Üşümüştüm. Gerçekten ama gerçekten, soğuktu.

Vücudum ağrıyordu ve soğuk daha çok ağrımasına neden oluyordu. Ayılırken göz kapaklarımdan süzülen ışığı engellemek için gözlerimi sıkıca kapadım.

Isınabilmek için örtümü tutup çeneme doğru çektim. Yüksek sesle metalik bir patlama sesi beni uyuşukluğumdan çıkardı ve tam anlamıyla kendime geldim.

Gözlerimi açtığımda, kör edici parlak beyaz ışıklar başımı ve gözlerimi acıttı.

Elimle gözlerimi kapatmaya çalıştım, ama kolumu kaldırırken, omzumdan aşağı ve koluma doğru bir ağrı girdi ve aniden durdum.

Acı hissi olanları fark etmeme sebep oldu. Yakalanmıştım. Peki buraya nasıl geldim?

Önceki geceden sadece ufak tefek şeyler hatırlıyordum Yine de yakalandığımı net olarak hatırladım. Oturdum, kendimi gidebildiğim kadar geriye doğru ittim.

Sırtım soğuk ve sert bir şeye çarptı. Etrafa baktığımda, büyük metal kapılı küçük bir beton hücrede olduğumu fark ettim.

Kapının içinde küçük dikdörtgen bir pencere vardı. Hücre büyük floresan ışıklarla iyi bir şekilde aydınlatılmıştı. Üzerinde inanılmaz ince bir yatak olan küçük bir metal yatakta yatıyordum.

Aynı zamanda tamamen çıplaktım.

İnce battaniyeyi kendime çekerken nefesim hızlandı. Elimden geleni yapmaya çalıştım ama ince çarşaf sinirlerimi rahatlatmakta hiçbir işe yaramıyordu.

Ayrıca beni soğuktan korumaya da yaramıyordu. Ürkek bir şekilde, kolumu tekrar kaldırmaya çalıştım. Omzum ağrımaya başlamadan önce kolumu sadece uzatabildim.

Yaramı incelemek için o tarafa döndüğümde birinin onu temizleyip bandajladığını fark ettim. Çıplakken. Çıplak ve bilinçsizken.

Yanaklarım alev aldı. Tecavüze uğramış ve korkmuş hissettim ve sadece eve gitmek istedim. Bu hala bir seçenek miydi?

Bu insanlar ne olduğumu biliyor olmalıydılar. Tekrar dönüştüğümü görmüşlerdi. Benim peşimde olup olmadıklarını başından beri biliyor olmalıydılar.

Benimle ne yapacaklardı?

Ani ayak sesleri beni düşüncelerimden kopardı. Battaniyeyi daha sıkı bir şekilde etrafıma çekerken, kafamda milyonlarca senaryo belirdi, hiçbiri iyi senaryolar değildi.

Dehşete düştüm, ayak sesleri kapımın önünde durdu ve bir adam pencereden bana baktı. Hissettiğim kadar korkmuş görünmemeye çalıştım.

Korkunç görünüyorum, diye düşündüm. ~Kirli görünüyorum.~

Kapı açılmaya başladı ve dudaklarımdan küçük bir çığlık kaçtı. İçimden inledim. Bu kadarı çok fazla.

Çok iri, çok bronz bir adam girerken battaniyeyi çeneme kadar çektim.

Tamamen kastan oluşuyordu ve burada başka bir yerde olsaydım şu an verdiğimden çok daha farklı bir tepki vereceğimi biliyordum.

Arkasından kapattığı kapıya baktım. Beton duvarlar ve daha fazla floresan ışıktan başka bir şey görmedim.

O bana bakarken ben de aklımda bir tür oyun planı yapmaya çalıştım. Bir şekilde anlamlı olabilecek bir bahane bulmaya.

Kendimi bu adama, kurttan kadına dönüştüğümü görmediğini konusunda ona açıklamaya çalışırken düşündüm.

Tamamen normal biri olduğumu ve bunun inanılmaz derecede yasadışı olduğunu, bu yüzden hep beraber gülüp evlerimize dağılmamız gerektiğini söylerken düşündüm. Yüzündeki sert ifadeye bakılırsa bunun olmayacağını söyleyebilirdim.

Adam bana baktı. Yüzünde hem tiksinme hem de acıma dolu bir bakış vardı. Ona baktım, yüzü bana bir şeyler hatırlattı.

Ormandaki adamlardan biri miydi? Metal kapıya yaslanarak kollarını tehditkâr bir şekilde esnetti. Dehşete kapılmış olsam da gözlerimi devirme dürtüsüyle savaşmak zorunda kaldım.

Tamam. Kocamansın ve korkutucusun ve muhtemelen kahvaltıda yavru tavşancıklar yiyorsun. Anladık.

Son olarak, mini silah şovu bittikten sonra, “Dönüştün ve sürü bölgesinde koşuyordun. Ne yapıyordun ve diğerleri nerede?” dedi.

Birkaç kez gözümü kırptım, biraz şaşırdım ve biraz da sıkıştım. Dönüşebildiğimi kesinlikle biliyordu.

“A-affedersiniz, ne?” Elimden geldiğince kibar ve düzgün bir şekilde sordum. Yemin ederim ses tellerim bile titriyordu.

“Topraklarımızda dönüşüm geçirdin ve bir şeylerin peşindeydin. Görevin nedir, kiminlesin ve diğerleri nerede?” diye soran adam, şimdiden sinirli gibi görünüyordu.

Aniden lisedeyken sınıfa gidip hiç çalışmadığın bir sınava girdiğinde gördüğüm o rüyalardan birinde olduğumu hissettim.

“L-lütfen. Hiçbir görevim yok. Dönüştüm mü? Diğerleri mi? Kaçırıldığımda yalnızdım,” diye cevap verdim. İçimde yanmaya başlayan ani öfkeyle mücadele ettim.

Adam kendini arkasındaki duvardan çekip bana doğru yürürken neredeyse bağırıyordu.

“Kurt şeklini alıp bizim bölgemizde koştuğunu gördük.. Biz de dönüşüp peşinden koştuk. Ne yaptığını biliyorsun. Şimdi bana burada ne yaptığını söyleyeceksin, yoksa ben senden söke söke alacağım!”

Sesi serin beton duvarlardan sekti. Her kelimesinde ürktüm. Sesi ciddi geliyordu ama nedense tek bir şeye odaklanabiliyordum. “Biz de dönüştük,” demişti.

Bu demek oluyor ki...?

Adamın dişleri uzadı ve ben de korku ve merak içinde dişlerine baktım. Ayağa kalktım ve ağzına doğru tereddütle bir elimi uzattım.

Adam hırladığında kendimi durdurdum. Adamın yüzünde şok edici bir ifade vardı, tepkime şaşırdığı açıktı.

“Sen de mi yapabiliyorsun? Dönüşüyor musun?” Onunla aynı yüz ifadesiyle hafifçe burun kıvırdım.

Bir adım geri çekilerek, bana tekrar baktı. “Evet,” diye yumuşak bir şekilde cevap verdi, ne yapacağından emin değil gibiydi.

“Burada ne yapıyordun?” diye tekrar sordu, hala yumuşak bir ses tonu kullanıyordu.

“Sadece koşmak istedim,” diye dürüstçe cevap verdim.

Netleşmeye çalışarak kafasını salladı. “Sen bir haydutsun. Yalnız mısın, yoksa genellikle başkalarıyla mı koşarsın?”

Bu sefer geri adım atan bendim. Battaniyemi tutan ellerim, aniden artan çaresizlik ve öfke ile titriyordu.

Duygusal olarak öfkeleniyordum, kurdum içimde tepiniyordu, bu hücreden çıkmak için savaşmak istiyordu, hayatta kalmak istiyordu.

Bu zaten hissettiğim her şeyi daha da kafa karıştırıcı hale getirdi.

“Dinle. Haydut nedir bilmiyorum. Arazinize izinsiz girdiğim için üzgünüm ama bu sana canın ne isterse onu alma hakkını vermez.”

Daha sert titremeye başladım ve sessizce bu adamı kızdırmamak için dua ettim, ama bu noktada kontrol sadece kısmen bendeydi.

“Kimseyle birlikte koşmam.~Ben yalnızım. Sadece ben varım. Benim gibi biriyle hiç karşılaşmadım.”

Beni aşağıdan yukarıya aradıktan sonra adam oradan ayrılmak için döndü.

“Bekle!” diye bağırdım çaresizce. “Lütfen, burası neresi? Eğer bir laboratuvar ya da onun gibi bir şeyse, ben buraya ait değilim. Ben kimseye zarar vermedim. Lütfen. Kimseye söylemeyeceğim. Bırak da eve gideyim.”

Gözlerim küçük yaşlarla doldu. Kurdum çok öfkeliydi. Ona boyun eğmenin zamanı değildi. Adam yumuşak gözlerle bana baktı ve kapıdan çıktı.

Yatağıma çökmeden önce bir an durup kapıya baktım, yüzümden sessiz gözyaşları aktı. Her şey bitmişti. Ne olduğumu biliyorlardı.

O adam muhtemelen açıklıkta olan insan için çalışıyordu. Eğer insansa tabii. Artık bu duruma ne anlam vereceğimi bilmiyordum.

Bana ne yapacaklarını kim bilebilirdi? Ya bana inanmazlarsa? Ya diğerlerini bulmak isterlerse ve ben bunu onlara veremezsem?

Onlar için değersiz olur muydum? Eğer onlar için bir değerim olmazsa ne yaparlardı?

Önceki pozisyonuma geri döndüm, titrerken bacaklarım göğsüme çekildi. Hala buz gibiydi ve ben hala çıplaktım.

Bana bir gömlek vermek bu kadar zor muydu? Burada oturduğum süre boyunca, benim gibi başkalarını da keşfettiğim için korku ve heyecan arasında gidip geliyordum.

Aklımdan daha önce başkaları da olmalı düşüncesi geçmişti. Bir tek ben olamazdım, bunu düşünecek kadar kibirli değildim.

Ama onlarla karşılaşacağımı hiç düşünmemiştim. Özellikle de onlardan bir grup ile.

Bebekliğimden bu yana sistemde olup koruyucu ailelere girip çıkmak, sadece hayatımda uzun süreli ilişkilerden değil, aynı zamanda onları inşa etmek için gerekli becerilerden de yoksun olduğum anlamına geliyordu.

İnsanların hayatımda geçici olmasına alışmıştım. İnsanların istemedikleri güzel şeyler söylemelerine ve tutmaya niyet duymadıkları sözler vermelerine de.

16 yaşındayken, ilk dönüştüğümde, kimse bendeki değişimi fark etmedi. Kimse bu yeni bulduğum parçamı anlamlandırmak için mücadele ettiğimi anlamadı.

Bunu kendimle başkaları arasına mesafe koymak için yeni bir neden olarak gördüm.

Arkadaş edinecek kadar uzun süre bir yerde olsam bile, hiçbir zaman gerçekmiş gibi gelmedi. Saklamam gereken bir sır vardı.

Kimseye gerçekten açılamadığım için, kimsenin de gerçekten bana açılmasını beklemiyordum. Bu kimsenin benim sırrımı bilemeyeceği anlamına geliyordu, ben de onlarınkini.

Hayatımın geri kalanını yalnız geçirecektim. Eğer biriyle olursam, ona sırrımı asla söylemeyeceğime dair kendime söz vermiştim.

Ne yapacaklarını ya da bu sırrın benim ya da başka birinin geleceği için ne anlama geleceğini bilmiyordum. Onların güvenliği için sessiz kalmam gerekiyordu.

Kendisi de dönüşen ve benim de dönüşebileceğimi bilen biriyle tanışmak hoş ve beklenmedik bir sürprizdi. Bu biriyle kendim olabileceğim anlamına geliyordu.

Bu keşfin güvenliğim, özgürlüğüm ve lanet kıyafetlerim pahasına gelmesi çok kötüydü! Ayağa kalktım, battaniyeyi etrafıma sardım ve volta atmaya başladım.

Yıpranmış bedenimi mahveden titremeyi durduramadım. Hareket etmek ısınmama yardımcı olacaktı. Bu kadar üşüdüğümü hiç hatırlamıyordum. Genelde oldukça sıcak olurdum.

Diğerleri soğukla savaşmak için kat kat giyinirken, benim sadece paltoma ihtiyacım olurdu. Bazen etrafımdaki insanlara normal görünmek için bir kat daha giyerdim.

Bu rahatsız edici olsa da soğuktansa sıcak olmayı tercih ettiğimi anladım.

İş yerinde diğer kadınlar toplanır, kışın soğuktan sızlanır ve sonra yaz boyunca “kadınların kışı” hakkında şikâyet ederlerdi.

Bu noktada bir kadın insan olmanın her zaman üşümek anlamına geldiğine inanmıştım. Bunu yaşamak zorunda olmadığım için şükrediyordum.

Ta ki şimdiye kadar. İçimden bir ses artan vücut ısımın içimdeki dişi kurtla bir ilgisi olduğunu söylüyordu. Dün gece bana bir şey enjekte etmişlerdi.

Belki de zerk ettikleri o şey içimde kurdumla uğraşıyordu? Bu yüzden mi bu kadar üşüyordum? Kurdumu düşünmek bana ona dönüşmeyi düşündürdü.

Çok daha sıcak ve kürkle kaplı şekilde daha az çıplak olurdum.

Yavaşlayarak gerçekten dönüşmeyi düşündüm. Buradaki herkes neler yapabileceğimi zaten biliyordu.

Dönüşümümü görmüşlerdi. Bana ne olacağını öğrenmek için beklerken donmama gerek yoktu.

Muhtemelen kurt formumda olsaydım kapı bir daha açıldığında onlarla savaşma ve kurtulma şansım daha yüksek olurdu.

İçeri bakıp kurt olduğumu görseler kapıyı açarlar mıydı, yoksa yeniden insana dönüşmemi mi beklerlerdi?

Öğrenmenin tek bir yolu vardı. Yatağın kenarında otururken gözlerimi kapattım, dönüşmeye çalıştım. Sonra durdum.

Geri dönmenin beni ne kadar korkuttuğunu hatırladım. İlk kez geri döndüğümden beri böyle bir acı yaşamamıştım.

Dün geceki dönüşüm şiddetli ve tahmin edilemezdi. Bunu ben başlatmamıştım ve durduramadım da. Kendimi kontrolden çıkmış gibi hissetmiştim.

Omurgamın çatırdama sesi yine yüzümü ekşitti.

Gözlerimi kapatarak nefesimi sakinleştirdim. Artık kontrol bendeydi. İnanana kadar kafamda o mantrayı söyledim

.

Rahatladıktan sonra, derimin hemen altında hareketsiz yatan kurtla bağlantı kurmaya başlayabilirdim.

Birkaç dakika için hiçbir şey hissedemedim. Hayal kırıklığı içinde başımı salladım ve daha çok çabaladım, ama yine de hiçbir şey olmadı.

En sinir bozucu kısmı kurdumun gitmemiş olmasıydı. Yüzeyde tırmalanıyordu, onu serbest bırakmam için yalvarıyordu ama yapamıyordum.

Gözlerimi açtığımda, dönüşemediğimi fark ettim. İçimi yeni bir korku kapladı. Tamamen çaresizdim.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok